DOLAR 32,5038 % 0.08
EURO 34,7826 % -0.12
GRAM ALTIN 2.499,53 % 0,61
ÇEYREK A. 4.086,73 % 0,61
BITCOIN 2.112.797 -0.336
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 11°

ŞENLİK DAĞILDI, BİR ACI YEL KALDI BAHÇEDE YALNIZ!

Son Güncelleme :

24 Haziran 2022 - 15:15

   ( O Mahur Beste Çalar )

Toplumumuzun geçmişi binlerce yıl öteye uzanan, her geldiği, göç ettiği yerde özünün bir parçasını bırakan, diğer parçalarını; yaya ve at üstünde, hüzün ve neşenin umutlarıyla, geldiği-yurt kurduğu yere getiren milletimizin şenlikten çok hüzünleri kalır geride.

Sırf bu yüzdendir birisi çok gülünce; “ Acaba başıma bir şey mi gelecek; çok güldüm!” korkusu…

Ne acı şeydir gülümsemeden, gülme eyleminden korkmak… Gülme biçimleri, şımarma sayılması, sıklıkla hüzün rüzgârlarının esmesinden mi gelir, yoksa bir türlü tarihimize, sanata, bilime yeterli saygıyı, sevgiyi göstermediğimizden mi sorgulamak lazım…

Gelişmiş ülke insanları tüm dünyayı merak ediyor. İyi, güzel, faydalı olan her şeyin peşinden gidip çarçabuk kendi ülkesine, milletine getirirken, bizlerin korkuları, utanmaları bir türlü son bulmuyor…

Kaçarak, korkarak yaşamanın bedeli de geride efsaneleri bırakıyor. Kıyıyoruz canlarımıza; onları dinlemeden, onların enerjilerinden yeterince faydalanmadan. Bir tarafı sevince boğarken, bir tarafı yaslar içinde bırakıyoruz.

Bütün mesele; karşı tarafı anlamak ve anlaşılmak için aşikâr olmak… Böyle acıların yaşandığı zamanlarda yazılır gerçek şiirler. Onların titreyen alazlarından yapılan besteler ise yaşamak için doğarlar; içleri yangın yerine dönmüş, kirpikler ıslanmış, için için ağlarken…

68 Kuşağı denince onlar gelir akla; Deniz, Hüseyin ve Yusuf…6 Mayıs 1972 sabahı kapkara bir güne vururken güneşin ışınları bu üç değer-genç de kendi öyküleri, başkaldırışları ile beraber karıştılar; sonsuzun içine.

İzmir’deydi o sıralar Atila İlhan. Saat başı haberleri veren radyodan duydu acı haberi. Bitmeyen öfke, dinmeyen kin, nefret gereğini yapmış, kendi insanlarını-gençlerini zamansız ölüme yollamıştı.

Kaçanlar kurtuluyordu ölümün zulmünden ve düşüyordu ülke sevdasına; Nazım gibi… Kaçmak için yola koyulanların ise başı eziliyordu, bataklık kokan pusularda; Sabahattin Ali gibi… Denizler ise kendi inandıkları davanın içinde, gözlerini bile kırpmadan yola çıktılar.

Ölümlerinin haberi şairi öyle bir sarsmış ki, ancak dizelere sığınmış vapurun en alt katında; Karşıyaka’dan İzmir’e geçerken. Ve dokunmuş beyaz kâğıda, kara kalemin kara yazgısını anlatmak, haykırmak için;

“ Şenlik dağıldı, bir acı yel kaldı bahçede yalnız

O,Mahur Beste çalar, müjganla ben ağlaşırız

Gitti dostlar, şölen bitti, ne eski heyecan ne hız

Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız

O,Mahur Beste çalar, müjganla biz ağlaşırız

Bir yangın ormanından püskürmüş, genç fidanlardı

Güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı

Hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı

Gittiler akşam olmadan, ortalık karardı”

Zamansız ölen-öldürülen üç genç insanımız; Deniz, Hüseyin ve Yusuf için yazılan bu şiiri iyi irdelemek kaçınılmazdır… Niçin üçüncü kuşağa taşınamaz bizlerin zenginlikleri? Niçin, en zengin olanımız, en mutlu görünenler bile buruktur yalnızlıklarında?

Eksik parçalar vardır sağlam yaşamak, dengede bir ömür sürüp, diğer kuşaklara bırakmak için. Kültüre, sanata, bilime, geçmişe ve aynı zamanda insana-sevgiye yazgılı o parçalar tamam olmadığı sürece:

O,Mahur Beste şiiri ve şarkısı sanki tüm insanlara, milletimize yazılmış bir yazgı-keder ve  şarkısı gibi; hep çalınacak ve hep bir şeyler deşecek içimizde; yarım bırakılmış, tamamlanmamış, kendi özünü bulamamış milletin insanlarının acı sancıları ve iniltileri dökülecek usulca yeryüzüne, bu güzel ülkenin her yerine…