DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

GENÇLERİN ÖNÜNÜ: AÇIN AÇIN AÇIN

Son Güncelleme :

03 Eylül 2024 - 14:05

GENÇLERİN ÖNÜNÜ: AÇIN AÇIN AÇIN

 

Her iki laftan birisi “ Gençlerimiz, gençlik” olsa bile çoğu lafta kalan yalandan seslenişler, kendi kendimizi aldatma biçimlerimiz böyle sönük kalıyor.

İster kamu, isterse kendi başına, serbest bir iş olsun, neredeyse son nefese kadar o mekânda, o koltukta, o çalışma alanında kalmak için büyük çabalar harcıyoruz. Böyle yaparsak, yeni iş imkânları, alanları da kısıtlı olduğu sürece gençlerin ve gençliğin önünü nasıl açacağız?

Yeni tanıştığım, yaşama yeni atılmış eczacı gence; “ Hayırlı olsun kardeşim” dedikten sonra biraz sohbet ettik.”Nasıl oldu da bu yeri buldun?” dediğimde büyük şans olduğunu anlattı. Devralmış olduğu dükkân da eczane olarak yıllarca hizmet vermiş,33 yıllık iş yaşamından sonra kapatmaya karar vermiş değerli bir eczacımızdır…

Tesadüf eseri kapatmaya gittiğinde, dilekçesini hazırlayıp kapatma kararını resmiyete geçirmeden önce bu işten anlayan bir görevli;

“ Yaşama yeni atılan eczacılarımız var. Onlar eczane açmak için yer arıyorlar. Kapatmak yerine devredersen genç bir insanın da önünü açmış olursun!”

Uyarıları karşısında eczacı hanım da; “ Sevinirim” diyerek, genç eczacımız ile bir araya gelip yeni bir kan, heyecan ve hayata atılma anına katkıda bulunmuşlar.

İster eczacı, ister Mali Müşavir veya Belediye çalışanı, Maliye memuru olsun; belli yaşa-yıla gelince artık ayrılma vaktinin geldiğini, gelmesi gerektiğini not düşmek isterim.

Yaşam denen bu mucizevî şey, tıpkı şairinin dizelerindeki gibi çok çabuk son buluyor;

“ Hayat kısa/Kuşlar uçuyor “ Bundan daha güzel çağrı olabilir mi? Yaşamın geçiciliği bilimsel olarak bilinse de, kanmış ve kandırılmış alışkanlıklarımızla son ana kadar direnip, yaşamın diğer renkleriyle yüzleşmeden kaçınıp duruyoruz.

Özellikle kamu alanında çalışan memur, işçi tanıdıklarla konuştuğumuzda çoğunun ifadesi, derdi veya mazereti hep aynı; “ Yahu emekli olursak maaşımız şu kadara düşecek. Ben nasıl geçinirim?”

Aslında açıklamaktan çekindikleri bir başka şey de var; çalıştıkları yere alışmış olmak. Sivil yaşamdan öyle uzaklaşıyorlar ki, neredeyse 35–40 yıl süren yolculuklara, artık çalıştıkları yerden başka bir yer onlar için korkulan bir yere dönüşüyor.

İşte bu yüzdendir sivil yaşamın değerli, eşsiz oluşu… Fedakârlık ve hareket ister… Kendi kendine tutunmak, yetmek ve diğer insanların farkına varıp toplumun içinde yürümek, hissetmek ve dokunmak ister…

Birçok insan yolun sonuna gelip, ancak hastalanınca yaptığı işten, vazgeçemediği meslekten zoraki çekiliyor. Peki, ama böyle bir son mu olması gerekiyor? Demek ki insan ömrü birkaç yüz yıl olsa, genlere iş diye bir şey olmayacak! Nasıl bir bitmek tükenmez mazeretler cennetine dönüştük; anlayan varsa beri gele…

Sözün kısası dostlarım, zaten ölüm denen şey cepte. Kaçınılmaz bir gerçek! Ama ölmeden önce yapılacak yüz tane etkinlik belirleseniz, onları bazen ıslık çalarak, şiir okuyarak gerçekleştirseniz, ne kadar ucuz ve hiç de lüks olmadıklarını görecek, hatta şaşıracaksınız…

Otuz üç yıl eczacılık yapıp da meslekten ayrılmaya karar vermeseydi kıymetli eczacımız, iş yaşamına yeni atılan pırıl pırıl zekâsı ve hizmet aşkı olan genç eczacımız burada, Süleymanpaşa’da dükkân açamayacaktı. Çünkü uygun yer ve açması için gerekli nüfus çoğunluğu yoktu. Burası olmasaydı nerede olacaktı dediğimde; “ Çerkezköy’” olacaktı cevabını aldım…

Büyük ata, Atatürk’ün gençliğe verdiği değeri, ona karşı olan bir yudum sevgimiz varsa, bizler de vermeyi deneyebilir, belki de kendimiz için bir ömrün sonunda en güzel bir hediyeyi de vermiş olacağız; kim bilir…