DOLAR 32,3322 % -0.6
EURO 34,7184 % -0.43
GRAM ALTIN 2.414,39 % -0,34
ÇEYREK A. 3.947,52 % -0,34
BITCOIN 57.810,00 -4.167
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 11°

İN-SANAT BAHÇESİ–194

Son Güncelleme :

05 Ocak 2019 - 11:19

HASTA OLMAYANLARIN HUZURU

————————————————–

 

Eşekten düşmeyen, düşenin acısını, damdan düşmeyen düşenin sancısını nasıl ki bilemezse, hastalık yaşamamış olan da, sağlığın kıymetini bilemiyor.

 

Her gün geçtiğim hastane önünde, bir başka görüntüler içinde, hasa yakınlarının hastane önünde ki bankta yaşadıkları sigara dumanı keyiflerini görüyorum. Hemen hemen tüm hasta yakınları lezzetli bir nefes içinde sigarasını içiyor.

 

Görünen o ki, hasta olmayanların, henüz hastalık tanısı konmayanların en büyük sevincidir, sağlıklı olmanın huzuru ve güveni…

 

İnsanın eğlencesi burada başlıyor. Doktora gitmediysek, hastalık tanısı da konmamışsa, bedenimiz de bizi düşe kalka götürüyorsa; kendi krallığımızın sigara keyfini yaşarız. Bir de yardımcı felsefelerimiz vardır; “ İçmeyenler ölmeyecek mi?”

 

Kaliteli yaşam, yaşamsal bütünlüğün; yani birçok şeyin bir araya gelmesiyle daha bir anlam; sanatsallık kazanıyor.

 

Nasıl mı? Sadece maddi özgürlüğü arayanların her daim şaşırıp, şaşkınlık bataklığına düşmeleri gibi! Sadece sosyal özgürlük diyerek, maddiyatı yok edip, manevi ezilmelerle karşı karşıya kalınmalar gibi…

 

Yaşamın bütünlüğü, tüm organlarımızın eksiksiz çalışmasıyla daha bir anlam, cesaret, güç kazanıyor. Birisi aksamaya başlamaya görsün; tökezleme de başlıyor.

 

Meşhur şarkıda ki gibi; “ Hastane önü incir ağacı…” Benim her gün önünden geçtiğim hastanenin önü ise; SİGARA DUMANI…

 

Zor şey insanı anlamak! Kimisi sağlığını kazanmak için inanılmaz emekler, paralar harcarken, kimisi ise korkunç zehirleri içe çekiyor. Sadece sigara ile mi? Hayır; elbette hayır; yaşamın en önemli zehirlerinden birisidir; her şeyi büyütüp, hayata ait bir yudum yaşamın buhar olup gitmesini izlemek; kurtarıcı rolüne bürünmek, dert, tasa ve kavga üretmek…

 

Oysa sakinlik, sukunet ve iradi, edebi, siyasi çözümler ne büyük yaratıcılıklarla taçlandırılır…

 

YAŞAMAK NEDEN BÖYLE İÇLER ACISI!

———————————————

 

Kimi, gamsızlığın ödülüyle eğlendirirken, kimini ise bir karıncanın geçiş yolunun hassasiyeti içinde oyalanır durur.Milyarlarca yıldız gibi, insan karakteri, yaşam biçimleri ve algıları olduğu ve arttığı bir zamanın yüzyılın birinci çeyreğine tanıklık ediyoruz.

 

Elektriksiz, yolsuz geçen zamanlar ve yamalı pantolonların utancı çok ama çok gerilerde kaldı.

 

Görünen bütün; her şeyin satılık olduğunu gösteriyorken, bütünün parçalarına ait olan diğer insanların iniltisi niçin bitmiyor? Özellikle narin, zarif ve üretmenin sanatsal limanına sığınmış olanların!

 

Virginia Woolf, yaşamı birkaç sözcükle sorgular; zorlandığı, pes etmeye yakın olduğu da bellidir;” Yaşamak neden böyle içler acısı! Neden bir uçurumun yanı başından geçen daracık bir yol gibi?”

 

Asıl cevabı kim verebilir ki? Her geçen gün bir şey daha öğreniyorum. Öğrendikçe, daha anlamlı, detaylı hale gelen yaşam; daha da uzaklaşıyor ellerimden. Daha savurgan mıyım? Yoksa daha dikkatsiz? Belki de yazı sanatının hürriyetini, yaşama taşımak isteyişimin, üzerime çöken ağırlığı taşıyamayıp, bükülen bedenimin büyük sancısı, yoruyor beni…

 

Zeugma isimli blog yazarının on yıl önce yazdığı; Sanatçının Dünyaya Bakış Açısı isimli çalışması; bir insanın, yazarın yaratmaya sunduğu katkının nasıl da zamansızlığa emanet edildiğinin bir kanıtıdır.

 

Yazar, bu konuyu, yazdığı, yaptığı çalışmayı çoktan unutmuş. Ben ise; bir sanatçının geçmişinde gezinirken altın bulmuş bir çocuk sevinciyle… Oradan, önerilen filme; SHİNE-Parlaklığa uzandım.

 

Film başlarken, burnum, sanatın kokusunu aldı. Gözler, gülümseme ve buğulanmayı bir tuttu… Bir film, nice yaşamın telef oluşunu anlatacak, çözümleyecek, insana, diğer insanların hatalarını tekrarlatmayacak kadar güçlü öğretiler, görsellikler ve müziğin notalarıyla doluysa; insanın ruhunda bırakılan iz de bir o kadar dolu oluyor…

 

Sanki beynimin içinde Rachmaninof’un 3. Konçertosu çalıyor; bir baba öfkeleniyor, bir oğul siniyor; zararı, ziyanı azaltmak, belki de vahşiliğin tatmin olmasını kolaylaştırmak adına…

 

Bu film, bu yazı; içi doldurulmuş bir çalışmaya, oradan oraya savrulanlara bir rehber olmaya aday; kendi zamansızlığı, kuytuluğu içinde parıltılar saçarak bekleyecek; sevgi denen şeyin büyüklüğünün, ayarlanamaz oluşunun ne büyük kırılmalara neden olacağını unutturmayacak olan bir isim kalacak hafızada; David Helfgoth…