DOLAR 32,3812 % -0.32
EURO 34,7745 % -0.12
GRAM ALTIN 2.411,83 % -0,45
ÇEYREK A. 3.943,35 % -0,45
BITCOIN 57.594,37 -3.646
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 13°

İN-SANAT BAHÇESİ–200

Son Güncelleme :

01 Şubat 2019 - 10:13

İNSAN ÜÇ KERE ÖLÜR

—————————-

 

Bir laf var öteden beri aklıma takılır; insanın üç kez ölümüne dair. Kim bilir kim, hangi sebepten söylemiş bu sözcü…

 

Şimdi, sizde benim gibi bu ölüm sebeplerini merak ediyorsunuz. Bu lafın sahibi, tabi ki bu üç kez ölüm sebebini de açıklamış kendince. Birincisi, memur olunca! İkincisi, evlenince! Üçüncüsü da eceliyle…

 

İşin doğrusu, ilimsel karşılığı bu olduğunu sanmıyorum. Sanıyorum, bu lafı, özlü laflar arasına kazandıran kişinin; memurluğu da, evliliği de oldukça kötü geçmiş. Doğal olarak; her ikisi de sağlıklı gitmiyorsa; bir ölüm sebebine dönüşmesi normaldir.

 

Toplumumuzda, şehrimizin çevresinde de ne yazık ki, bu tür yaşamsal, sosyal şikâyetleri fazlasıyla duyuyor ve görüyoruz.

 

Bilincimizin, düşüncemizin, akıl ve tecrübemizin eksikliği, özel hayat dediğimiz aile hayatlarımızın içine kadar sızmış durumda. Üstelik çoktan beri böyle; ilişkilerimiz hastalık seviyesinde.

 

Acaba, hanelerin üzerini örten örtüleri kaldırsak ortaya ne çıkar? Mutluluk resmi diye bir şey kalmayacak kadar dolmuş, körlenmiş durumdayız.

 

Niçin acaba? Yaşamlarımızı esnek hale getirecek eğlencelerimiz, edebi ve sosyal dünyamızın olmayışı olabilir mi?

 

Televizyonlarda ki ölüm, kaza haberlerinin ballandıra ballandıra anlatışmış olması olabilir mi? Ekonomiyi, zamanı yeterince iyi kullanamıyor oluşumuz? Yeterince seyahat edemiyor, sanatsal faaliyetler içinde olamayışımızın karşılığı; kısır ve her daim patinaj yapan insan kitleleri; daha doğrusu makineleri haline gelmişiz gibi görünüyor.

 

HUYUMUZDAN MI; YOKSA SUYUMUZDAN MI BÖYLE?

————————————————————————

 

Diğer insan kültürlerinde bizim Trakya insanının kültürleri yakın veya benzer mi bilemiyorum. Benzer olanlar vardır. Olmayanlar ise daha da çoğunluktadır… Bir arkadaşım eğitim amaçlı Japonya’ya gitti. Orada aylar boyunca kaldı. Şaşmış, şaşırmış olarak ülkemize; şehrimize geri döndü.

 

Japonların ciddiyetini, disiplinini ve çalışkanlığını zaten herkes biliyor. Bilmediğimiz bir başka yönlerini arkadaşımız sayesinde öğrendik. Küfür etmediklerini! Bizler gibi; “ana”’dan başlayıp babasına, yedi sülalesine hiç durmadan küfürbaz bir toplum olmadıklarını öğrendiğimizde tüm arkadaşlar olarak şaşkına döndük.

 

Çocukluğumuzda küfür en ayıp şeydi. Anne babamızdan, dede ninemizden duymak yerine her daim uyarılıyorduk. Kırk yılda ne oldu da bu düzen değişti? Açıklamak, anlamak oldukça zor! Zorbalık; trafikte ki taşıtlarda da, yolda, parkta, sırada; her yerde…

 

Bir de birbirimizin zayıfı yönlerini bilmek, öğrenmek ve kendi kendimize bu zayıflıklarla mutlu olmak gibi bir şifa geliştirmişiz. Psikologlar açısından bunun karşılığı nedir; bilemiyorum…

 

 

Bu diyarların huyundan mıdır; suyundan mı? Bilinmez! Bildiğim şey; iki bin yıl önce da; Romalı şairlerin küfürlü, açık seçikliği şiirlerinde kullandığıdır. Bu yüzden başlarının derde girdiğidir; Catallus da öyle, Lucretius da…

 

Lucretius’un bu sözleri;” Açık denizde çılgın denizlerin coşturduğu dalgalarla pençeleşen insancıkları huzurlu bir kıyıdan seyretmek ne hoştur.”

 

Şairlerin sözleri, yaşadıkları toplumu yorumlar ve anlatır; tıpkı bugün, bizim de yaptığımız, döngünün güzel hatırına; anlatırken toplumumuzu, kendimizi de anlatmak, acıtmak; tımar etmekten başka bir şey değildir…