DOLAR 32,3043 % -0.11
EURO 34,8545 % 0.09
GRAM ALTIN 2.413,71 % 0,84
ÇEYREK A. 3.946,41 % 0,84
BITCOIN 63.532,17 -1.354
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava

KİMSESİZLERİN KİMSESİ

Son Güncelleme :

06 Ağustos 2020 - 13:47

Bir beyit duydum, kadim zamanlardan kalma; Bayburt Müftülüğü paylaşmış; Fatih Sultan Mehmet’e ait;

 

“ Kimsesiz hiç kimse yok, herkesin var kimsesi.

Kimsesiz kaldım, yetiş hey kimsesizlerin kimsesi.”

 

Yüce Yaratana sığınır nice “Kimsesiz “ insan. Yaşadıkları, yattıkları, yedikleri ve içtiklerini görünce; inanamazsınız ilk önce; burada insan yaşar mı, bu şekilde yaşanır mı? Diye düşünür ve hayatın akışı içerisinde düşüncenizle birlikte kaybolur gidersiniz…

 

Tekirdağ Süleymanpaşa ilçemizde de nice kimsesizler yaşadı. Akrabası olduğu halde, bir sürü “ Malum” sebepten dolayı, yalnızlığa bırakılmış veya yalnızlığa yelken açmış insan; bizim gözümüzde “ İnsancık” öylesine yaşadılar. Sanki ağrısız, sızısız ve cansız bir halde; zamanla, mevsimlerle birlikte akıp gittiler.

 

Halen yaşayanlar da var Süleymanpaşa’nın caddelerinde, sokaklarında; hiç kimseye şikâyet etmeyi bilmeden, yüce Yaratıcıya teslim olmuş, içgüdüleriyle; sanki bütün yükleri sırtlarından atmış; bizlere göre, sefil bir görüntü içinde, onlara göre; sınırsız özgürlüğün ağırlıksız yaşamı…

 

Yakup da öyle birisi; görünürde kimsesizlerin kimsesine muhtaç! Bir ara, Dağlı Mehmet ile arkadaşlık yapıyorlardı. Sonra ne olduysa araları bozuldu; yalnızlığın engin denizlerine sadece kendine ait olmayı seçti. Bu seçim ve ilerleyen zaman; belini, boynunu daha da büktü. Bütün bunlara rağmen elinde bir poşet; içinde kim bilir neleri var. Kış günleri sıcak bir kahvehanenin köşesinde, kahvecinin insafına teslim olmuş bir içgüdü, hayvansal bir sokulma ile yazın sıcak güneşi içerisinde, kışlık kabanı üzerinde. Bağrı açık, boynu iyice bükük! Ayağının aksaması daha da artmış; belli ki bir sürü sorunu var.

 

Yakup ne yapsın? Bunca insan, kendi malı-mülkü, iradesiyle yetinmeyip sürekli kavga ederken, sesini kime duyursun! Şairin; Edip Cansever’in Yakup’u gibi;

 

“ Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup

Bunu kendine üç kez söyledi

Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar

O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım

Ben, yani Yakup, her türlü çağrılmanın olağan şekli

Daha hiç ÇAĞRILMADIM!

Biri olsun “ Yakup “ diye seslenmedi hiç

Yakup!

Diye seslenmedi ki dönüp arkama bakayım

Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim”

 

Bizim Yakup’a da hiç kimse “ Yakup “ demedi. Belki birkaç iyi insan-esnaf onu bir derviş sanıp veya kendince bir sevaba girme düşüncesiyle koruyup kolladı kendilerince… Ama ne kadar? Yakup’a; “ Yakup “ diye seslenmediğin sürece; içindeki durgun e çürük suları atmadığı, yıkanıp paklanmadığı sürece Yakup, Yakup olabilir mi?

 

Kurumlarımız var Yakup gibi; boynu bükük, ayağı aksayanları, kimsesizlerin kimsesini arayanları kollamak, korumak adına. Ama yeterli mi? Bu kurumların ölçme-değerlendirmesi nasıl yapılır; bunca kimsesiz etrafta veya evinin kör kavuğunda yaşarken…

 

Hüseyin de böyle kimsesizlerden birisi. Kasıklarındaki büyük-korkunç şişliği taşımaktan gocunma duygusunu çoktan kaybetmiş, kimsesizlerin kimsesi, onu da koruma kalkanı altına öyle almış; caddelerde, kendi kendine konuşarak dolaşma şekliyle… Bir de gülümsemesi var Hüseyin’in; sormayın; güllük-gülistanlık bir neşe içinde…

 

Esnaf Şükrü de böyle insanlardan birisi; o da, kimsesizlerin kimsesine sesleniyor; hafızasını kâh kaybedip, kah bularak. Ona bırakılan yemeği, kedileri beslemek için kullanırken bile teslimiyetin saf haliyle bakıyor; günahsız, dermansız ve hafızasız…

 

Bunca telaş, tüketin ve kargaşa içerisinde halen oturtulamayan kurum-kuruluş bilincimiz; eksik olan toplumsal vicdanımız; sadece görünce ACIYARAK bakmak; merhamet sahibi olduğumuzu göstermez. Yaşama; kimsesizlere dokunmak, onlar için kesin çözüm bulmak için her insanın yapacağı bir şey olmalı…

 

“ Ve kendine bilmeyenler yaratan Yakupum, ben, iyi ya

Durduğum bir gündü, diyorum, bütün ilgiler sizin olsun

Her türlü bir şeyler sizin olsun, ben artık

Hep böyle istiyorum, ayıp değil ya! “

 

İşte böyle dostlarım. Telaşımız çok büyük. Kargaşamız da öyle. Kapımızın biraz ötesinde, şehrimizin ana caddeleri, tenha yerlerinde; nice çağrılmayan Yakup, fark edilmeyen Hüseyin, yitik hafızası ile Esnaf Şükrüler; bizleri sınayan uçsuz evrenin yüce Yaratıcısı tarafından çoktan fark edilmiş de bizlerin cümbüşü, merhameti ve becerileri sınanıyor sanki…

 

“ Kimsesiz hiç kimse yok, herkesi var kimsesi

Kimsesiz kaldım, yetiş hey kimsesizlerin kimsesi”