06 Mart 2020 - 10:26
Yeni açılan kütüphanemiz; Namık Kemal Kütüphanesi’nden dönüşte, yolumu Salıpazarı yönünden yaptım. Pazar girişi iki kadın, tanıdık olmanın rahatlığı, güveni ve dertleşmesi içerisinde konuşuyorlardı.
Her ikisinin yüzünü de yandan görüyordum. Birisinin başında renkli eşarbı vardı. Diğeri daha yaşlı ve daha zayıf ve üzerinde eski bir paltoyla tanıdığı kadını dinliyordu. Kadınlar, yaşadıkları telaşın, kendi ulvi dünyalarının sessizliğini en çok ayaküstü sohbetlerde bozarlar ve şenlendirirler. Şanlı bir kapıdan savaş yorgunu bir kahramanın geçişi gibidir onların sohbetleri…
İki kadının konuşmasındaki önem, halk edebiyatının, şarkılarının, öykülerinin ve gerçekliğinin öneminin özetiydi. Kadının diğer kadına olan sözleri, anlatmak istediği konuyu özetleyen birkaç cümle; bütün yaşamı izah etmekten geri kalmıyordu…
Ne diyordu çiçek desenli eşarbı olan kadın, eski paltosuyla onu özlem ve umutla dinleyen diğer kadına;
“ Ne yaparsın gülüm! Dünyanın hali böyle!” Beş kelimeden ibaret ve bütün konuşmanın özü olan saf bir anlatma biçimi… Hiçbir süslü kelime, bu içtenliğin, imbikten süzülen sözcüklerin karşılığı olamaz…
Bilim insanlarının bütün uğraşları sonucu, evrenin eşsizliği, sonsuzluğu karşısında edindikleri hoşluk, giderilen ve giderilmeyen merakların, öğrenilen ve öğrenilmeyen bilgilerin ışığında kazandıkları olan huzurlu kabul ediş, şanlı boyun eğiş; kadının sözcüklerinde de vardı… Aşılmayacak olan bir sonun, sonsuz evreninde, bize ayrılan sahnede ortaya koyduğumuz çabalar…
Nazım da boş durmamış, özlemleri yoğurmuş, bilgileri sezgileriyle ve yeteneğiyle mayalamış;
“ Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan
Henüz vakit varken, gülüm
Yüreğim dalındayken henüz,
Ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
Öpmeliyim ağzından
Sonra dönüp yüzümüzü Notrdam’a
Çiçeğini seyretmeliyiz onun,
Birden bana sarılmalısın, gülüm,
Korkudan, hayretten, sevinçten
Ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
Yıldızlar da çiselemeli,
İncecikten bir yağmurla karışarak.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan…
Yaşama en güzel şairler analiz eder yorumlarken, bu şairlerin beslendiği alanlar da halkın arasında doğan; sesler, düşünceler, saf duygular, neşeler, hüzünler, söylemlerdir…
Salıpazarı yolunda birkaç dakikalığına sohbet eden iki kadının söz sanatlarında “Halk ve Hak” vardı. Kadının sesindeki doğal akış; evrenin öznesi olan muazzam enerjinin kendisi gibiydi. Ne bir korku, ne bir telaş, ne bir tehdit; var olanın şanlı türküsü, türkünün ezgilerindeki iç kıpırtıları ve hüznün gözyaşlarının değerli oluşunun yüce kudreti vardı “Ne yapacaksın gülüm/Dünya hali böyle” diye ses-soluk ve haber veren kadının yüce sözcüklerinde…