DOLAR 32,3274 % 0.21
EURO 34,8201 % 0.05
GRAM ALTIN 2.411,34 % 0,09
ÇEYREK A. 3.942,55 % 0,09
BITCOIN 63.382,65 -1.138
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 10°

TÜRK, ÖĞÜN-AKLINI KULLAN, ÇALIŞ, GÜVEN

Son Güncelleme :

21 Ocak 2021 - 16:11

Ayrıca Ayaklığa Övgü!

Kurtuluş savaşı verilmiş, kalkınma ve reformlar en gerçek olandan; eğitimden, öğretimden, bilimden, sanattan başlamış ve Atamız; geçmişin darlığına, gafletine bir daha düşmemek için o tarihsel sözü söylemiş;

 

“ Türk; aklını kullan; çalış ve güven duy!”

 

Kalkınmanın anahtarıdır çalışmak, aklını kullanmak ve güven duygusunu yüceltmek. Asıl durmak istediğim şey, her daim kafamı kurcalayan, gerçekliğe tam olarak uymayan olandır. Kurtuluş Savaşının üzerinden neredeyse bir asır-yüzyıl geçti. Nüfusumuz büyüdü, eşyalarımız çoğaldı, yaşam kalitemiz; yani ömürler daha da uzadı. Teknoloji denen şey, evlerin içine girmekle kalmadı; ruhlarımıza bile sokuldu.

 

Geldiğimiz noktada somut olarak şunları görüyorum. Daha fazla Adliye Sarayı, daha fazla hapishane ve daha fazla hastane açıyor, açıyor ama bir türlü yetişemiyoruz hastalıklara; suç işleyenlere, icralık olanların dertlerine.

 

Köylülük utanılacak derece yalnızlaştırılınca neredeyse köy insanı; çiftçi, ziraatçi kalmadı. Her geçen yıl azalıyor. Tarımda, hayvancılıkta üreten azalırken, dışa bağımlılık artarken, suç oranlarımız, adliye davalarımız, hastaneye muhtaçlığımız, ilaç düşkünlüğümüz artıkça artıyor.

 

Bir de dışa göç eden genç, yetenekli beyinler! Kapılar ardına kadar açılsa, güzel ülkemizde kaç kişi kalacak acaba?

 

İş arayanlar, sefalet içerisinde yüzenler ise ayrı bir kayıp. Gelişmiş ülkeler dışarıdan işçi almayı icat etmişlerken, bizler kendi insanımıza; özellikle genç ve çok iyi eğitim, öğretim almış insanlarımıza iş vermekte yeterli olamıyoruz.

 

Yeterliliğimiz nerede acaba? Birbirini suçlayan siyasetçilerin enerjileri hep aynı! Hiç azalmıyor. Aksine arttıkça artıyor. Sanırsınız ki kavgadan besleniyorlar. Ve bu kavgaları, gerçekleri örten bir sis, gaflet uykusu yaratıyor sanırsınız…

 

Çok iyi eğitim aldığı halde, üretmek isteyip de üretemediği halde; nasıl aklını kullansın? Nasıl güvensin?

 

Bir de adamın birisi çıkmış; Bertrand Russell: Aylaklığı övüyor. Övmekle kalmıyor, övgüler yağdırıyor.

 

Acaba aylaklık denen şey iyimidir? Anlamak için bu övgülere biraz sokuldum. Bir parça irdeledim. Aylaklığı savunan yazarımız-filozofumuz çalışma saatlerini DÖRT saate indirmek gerektiğini savunuyor. Geçmiş yüzyılları incelemiş güya! O zamanların çalışan kesimi, özellikle bedensel işgücünün daha fazla olduğu zamanlarda aylak sınıf daha azmış.

 

Bu aylak sınıf, yeterince aylak olduğu için neler neler yapmış; “ Bu sınıf kitaplar yazmış, bu sınıf felsefeler ortaya atmış ve toplumsal ilişkileri bu sınıf incelemiştir. Hatta baskı altındakilerin kurtuluşu bile genellikle yukarıdan aşağı doğru gelişmiştir. Aylak sınıf olmasaydı, insanlık barbarlıktan hiç kurtulamazdı.”

 

Aylaklığı savunan filozofu anlamaya çalıştıkça daha sokuldum. Meğer aylaklıktan çok öte bir şeyi savunuyor. Zamanı! Zamanın hiçbir canlıya, ülkeye acımadığını anlatırken, herkese yetecek olan zamanı, dört saate indirilecek iş zamanlarıyla, milyonlarca işsize de iş yaratma imkânı da doğuyor.

 

Mantığı zorladığımızda kulağa ne kadar uzak geliyor; dört saatlik çalışma! Oysa bir anneye, bir düşünüre, bir öğretmene, bir sanatçıya geri kalacak yirmi saat ne büyük lütuf ve ne büyük icatlar doğar; kim bilir kaç milyon genç, okumuş, çalışmaya aç insan iş bulur ve atasının sözüne dört elle sarılır; “ Türk, Öğün-Aklını Kullan, Çalış, Güven”

 

Bertrand Russell ısrarla savunuyor dört saat çalışmanın gerekliliğini ve yaratacağı huzurlu dengeyi;

 

“ Eğer dört saat çalışma gerçekleştirilirse, tıp insanları, tıbbi gelişmeleri öğrenecek kadar zamanları olacak, öğretmenler kendi gerçeklerinde öğrendikleri ve arada geçen zaman içerisinde gerçeğe uymadıkları meydana çıkmış olabilecek şeyleri alışabilmiş yöntemlerle öğretebilmek için kendilerini parçalarcasına öğretmek zorunda kalmayacaklardır.

 

Hepsinden önemlisi, sinir bozukluğu yerine, yorgunluk, bıkkınlık, hazımsızlık yerine mutluluk olacak, yaşama sevinci bulunacaktır. Zorunlu çalışma, boş zamanları zevkli kılmaya yeterli kadar olacak, ama bitkinlik yaratacak kadar olmayacaktır.”

 

Yazarın-filozofun bu akılcı önerilerini bir kenara nazikçe bırakıyorum. Covid aşısını bulan iki Türk; Dr.Özlem Türeci ile Prof.Dr. Uğur Şahin’i tüm dünya tanıyor. Başarıları, insanlık adına, tıp âlemi adına tarihe geçti.

 

Önerim şudur; yüzlerine yakından bakın! Koşulsuzca bakın. O büyük ve korkunç yorgunluğun insan ruhunu nasıl tahrip ettiğini, aşırı çalışmanın da korkunç bir kayba yol açtığını belki bir parça anlama şansımız olur.

 

Bir de, ülkemizde ve dünyada satılan Antidepresan ilaçların miktarını araştırın! ( Milyonlarca kutu )  Her şeyin çalışmak, her şeyin aylaklık olmadığı bir DENGE lazım; Atamızın dediği gibi; “ Aklı Kullanmak”