DOLAR 32,3766 % -0.33
EURO 34,7159 % -0.3
GRAM ALTIN 2.393,74 % -1,20
ÇEYREK A. 3.913,77 % -1,20
BITCOIN 57.669,51 0.575
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava

VE DALYA, SAYIN ve SEVGİLİ OKUYUCU

Son Güncelleme :

16 Ocak 2019 - 12:02

Bugün Habertrak Gazetesi köşesinden yayınlanan 3000.çalışmam-yazım; böylece bende üçüncü kez dalya deme onuru yaşıyorum…

 

Okuyucu için önemi nedir bunca yazının? Ya benim için önemi? İlk önce görevime, idealime ne kadar bağlı olduğumu anlatmak isterim. Bir makale, düz yazı dediğiniz şey; “Hoppala paşam Malkara Keşan” şeklinde doğmuyor.

 

Ya nasıl? Bir takım dürtüler, iğne çuvaldız misali saplamalarla başlıyor. Bilgini, görgünü, bilgisizliğini, kabalığını, nezaketini ve sezgilerini bir araya getirip başlıyorsun yoğurmaya. Tıpkı, ekmeğin yolculuğu gibi…

 

Bir çalışmam bazen günlerce doğmak için bekliyor. Sancılar, eksik bir şeyler doğumunu hem haber veriyor, hem de geciktiriyor. Ortalama; bir çalışma için ayrılan zaman 2 saat dersek; 3000 çalışmanın matematiksel karşılığı; 6 Bin Saate denk gelir. 6 Bin saat ise 250 gün ve gecenin karşılığıdır…

 

Eskilerin söylemi; “göz nuru” diye bir deyimi vardı ya; işte öyle bir şey… Yazı hayatım içerisinde ego tatmini, her canlının açlık çektiği bir sürü hissiyat var görünse de, dayanıklılık testinden, ilahi kapılardan içeri buyur edildiyseniz; Allah yardımcınız olsun!

 

Geriye dönemezsiniz! Sait Faik de kalemini saklamış, haylazlık üstüne haylazlık yapmış,”artık yazmayacağım” demişse de, dayanamamış cebinde taşıdığı çakısını çıkartıp, yine cebinin derinlerinde ki kalemi çıkartıp yontmuş ve hemen yazmaya başlamıştır.

 

Orhan Kemal de öyle, Yaşar Kemal de! Haldun Taner usta da, Orhan Veli, Behçet Necatigil; Puplius Vergilius, Goethe de öyle…

 

Yazı sanatı; aynı zamanda düşünce, düşlerle ilgilenme sanatıdır. Öğretilerin ortaya koyacağı eserler bir yere kadar dinlenir, anlaşılır. İçine yazarın yazma aşkından doğan kurmaca sevdası girmeye görsün; akıl almaz bir dönüşüm, gezegeni saran bir tufan veya yaşam döngüsü serüvenleri başlar gider.

 

Sayın okuyucu; bunca yıl bu düşüncelerin en altında didindim durdum. Bir gün şikâyet ettim mi? Her daim şehrin, insanların istek ve şikâyetlerinden, keder ve coşkularından oluşan çalışmaları paylaşırken, üşenmeyip, haddimi aşıp; sanata, tarihe, felsefeye de uzandım.

 

Sayın okuyucu; her ne kadar bunları siz, sayınlar için yapıyor görünsem de; kendi ruhumun açlığı, bütün okuyucular bir araya gelse; bana denk gelmeniz mümkün değil. Biraz iddialı bir söz mü? Evet öyle! Çünkü dalya demişim ben! Geride, uzun bir çalışma bıraktığım gibi, kendi hissiyatım içinde aşamalar kaydetmişim…

 

Yazı sanatının gaddarlığı; sizi siz olmaktan çıkartır. Ait olduğunuz çevre, aile; siz yokmuş gibi yaşam sürmeye başlar. Siz; yani yazı insanı; ne yaşar ne yaşamaz bir dünyanın içinde yüzüyordur artık. Cisminiz görünse bile, soluğunuz duyulmaz… Soluğunuz duyulsa, cisminiz yoktur…

 

Sayın okuyucu, anlaşılan şu ki; yazı insanına bulaşan diğer insanların da iflah olması mümkün görünmez. Hem vardır, hem yokturlar… Bazen mağaralarına, bazen dağlara; sizi şaşırtmasın; bazen de şehirlerin en gözde yerlerine çekilirler. Yarattıkları dünya, gerçekte var görünse de; onların bakışı, anlatımıyla bir ağaç, çiçek, mekân, insan, hayvan, böcek; başka bir gezegenden gelmiş şanlı, şerefli bir konuğa dönüşür.

 

O ağacı, çiçeği, hayvanı görmeye gidersiniz. Bazen bulur, bazen bulamazsınız. Hatta yazarın sizi kandırdığını bile düşünmeniz mümkün…

 

Sayın okuyucu; Bugün DALYA diyorum. Bir aşama; bir binlik daha geride kalıyor. Yazın dünyası adına ne anlama geliyor bilmem. Bildiğim şu var; evrimsel devinim devam ediyor ve insanın hayatı çok kısa. Yazarın ki daha da kısa!

 

Bıraktıkları ise çok uzun… Sayın okuyucu, bir kütüphanesi, bir ağaca karşı sevgisi olmayan, bir insanla olan ilgisi, bir hayvanın bedenini okşamayan bir elin kendisi; hep huzursuzdur. Çalkantılı bir gemi yolculuğunda kusmuk kusmuk, öksürük öksürük, nefret nefrettir…

 

Sayın okuyucu; bu insanlık ne çektiyse; kör sevgi ve kör nefretlerden çekti. Körlük, gerçek anlamda olsaydı; duyularımız girerdi devreye. Sayın okuyucu; sorun, körlük, görme ve işitme, dokunma duyularımızı kaybetmediğimizi sandığımız zaman; gerçek görmezlikle evlenilir; görür, işitir, dokunur olurlar…

 

Sayın ve sevgili okuyucu; kütüphanenin yolunu bilmek hiçbir şey kaybettirmez. Bir ağacı, hayvanı, insanı fark edip, elini sıkıp, saygı göstermek, onun hikâyesini dinlemek de hiçbir şey kaybettirmez. Sadece, definecilerin aradığı o gizemli hazinelerin ne kadar yakınında olduğunu fark ettirir.

 

Sayın ve sevgili okuyucu; bugün DALYA diyorum… Bir aşama daha… Bu şehirde, ahşap ve denizin, Ganos Dağlarının hemen kıyıcığında; Meriç Nehrinin esintisi taşıdığım, Balkan diyarlarının bir çocuğu olarak sığındığım bu yerde; hem varım hey yok; sadece, yola çıkanlara görünür vaziyette, her daim genç kalanlara duyulur haldeyim; hey sayın okuyucu…