DOLAR 32,5295 % 0.43
EURO 34,7810 % 0.47
GRAM ALTIN 2.405,41 % 1,06
ÇEYREK A. 3.932,84 % 1,06
BITCOIN 57.538,00 -6.077
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava

YÜZ ELİ VAR ÖLÜMÜN

Son Güncelleme :

24 Mart 2020 - 11:36

Zalimliğin kim bilir kaç çeşidi, kıyametlerin kim bilin ne büyük destanları vardır; unutulmuşlar mezarlığında, raflarında, hatıralarında kalan ve ölen. Tarihi şehirlerin kalbinde; sokaklarında, caddelerinde sakladıkları, yaşatmaya çalıştıkları öyküleri; insanın, insanlık serüveninin bir parçasından başka bir şey değildir.

 

Tekirdağ’ın da böyle öyküleri var. Mikes Kelemen,(Türkiye Mektupları)  günümüzden yüz yıllar önce kendini avutmak, can sıkıntısından kurtulmak için, şehrimizin resmini ressam gibi, fotoğrafını fotoğrafçı gibi, öykülerini yazar gibi kaleme almıştır. Şehrimize tat veren; Yahudi, Ermeni, Rum ve Türk Mahallelerinden ve o günün insanlarından; mutluluklarından, mahcubiyetlerinden, hüzünlerinden, hastalıklarından söz etmiştir.

 

Yazarlar, şairler, ressamlar; kısacası sanatçıların olmadığı şehirlerin tarihi de olmuyor. Olsa bile, yarım-buruk kalıyor. İstanbul’un Pera Bölgesi de bir başka şairin gözüyle, kendi köhne biçiminden kurtuluyor, gün yüzüne, güneşin ışıklarını duyumsayan kiraz ağaçları, isketeler, bülbüller, serçeler gibi neşe saçıyor;

(Tarlabaşı’nda bir sokak)

 

 

“Karakurum Sokağı’nın Ölüm Yıkayıcıları

 

Yüz eli vardır ölümün ve bir kapısı

Dünya ki sınırsız korkular öğretti bize

Ve korkunç yalnızlıklar.

 

Biz ki yaşadıktı

Ölenle öleniz şimdi.

Sanki

Köyleri dolaşan gezgin köleleriz;

Bu bedeni oradan oraya sürüyoruz.

 

Eskiden her şeyimiz

Eskiden ellerimiz yüzümüz.

 

Bir adımız vardı bizim

Adımızı yitirdik.

 

Biz bu dünyayı adıyla çağırmayı unuttuk.

Günlerin ayların bir adı vardı,

Bir adı vardı kuşların, çiçeklerin,

Bir adı ağaçların, rüzgârların, unuttuk!

 

Kapalı pencereler gibiyiz.

 

Günler de

Uzun mu uzun…

 

Bir ölü hayatı…

(Irmaklar, ağaçlar, otlar, kuşlar.)

Bir yalnızlığı eğiren…

 

Uzun bir yalnızlığı…

 

Yazılan bir yalnızlığı…”

 

Şehirlerden, kasabalardan, köylerden; dünyanın en hücra yerinden insanı çıkardığınız vakit; her şeyi çıkarmış oluyorsunuz. Şiiri, resmi, öyküleri, ağlamaları, sevinçleri, sevmeleri, nefretleri; her şeyi; yitik bir hafızanın yitik bir gezegeni, çaresizliği hissetmeden çare arıyor aldığı yolun, izlediği yörüngenin uzun mesafelerinde, boşluğun hiçliğinde…

 

Bir başka şair;Leyla Şahin,şehirler ve öyküler konuşulunca durur mu;?

 

“Üst üste üç kez çalıyor Aya Triada’nın çanı

Avniye Hanım! Avniye Hanım! Avniye Hanım!

 

Mis Sokağı’na yaklaştırmıyor adımlarınız sizi bir türlü

Oysa bir zamanlar o sokaktan bir peruk almıştınız

 

Bak, birazdan Narmanlı Hana geçeceksiniz

Ahmet Hamdi, Bedri Rahmi de oradalar

Onlarda söyleyecekler sana kırmızının yakıştığını.”