Bazı olaylar masallarla yarışacak kadar lezzetli ve dinlemeye doyum olmaz. Tekirdağ’ın onlarca yıl önceki zamanına inelim. Bugün ismi duyulan ve epeyce zengin olan ailelerden birinin zengin olmadığı zamanlara! Ailenin kızlarından birisi evlendirilir. Ne yazık ki bu evlilik çok uzun sürmez. Damadın evinden getirdiği sandıkta zurna çıkar. Zurnayı gören yeni gelin hemen ailesine haber verir. İşte o zaman kıyamet kopar:
—Bizim zurnacıyla işimiz olmaz! Biz zurnacıya mı kız verdik!
Bir sürü tartışma ve aceleyle zurnacı denilen yeni damat ile kızlarının yolları ayrılır. Boşanma işi tamamlanır ve zurnacının elinden kızlarını kurtaran ailenin içi rahatlar. Ailenin ileri gelenleri çok yaşlı ve zengin bir damat adayı bulurlar. Bir süre önce boşanan kızlarını hemen bu talih kuşu saydıkları yaşlı ve zengin damatla evlendirirler.
Nasıl ama tam manasıyla masal gibi bir yolculuk değil mi dostlarım? Yaşlı damat bir süre sonra ölür ve geriye hatırı sayılır bir servet bırakır. Aile mutludur. Hızla zenginliğin tadını çıkarmak için çok akıllı ve kurnaz atılımlar, yatırımlarla bugünün göz kamaştırıcı mertebesine ulaşırlar.
Böyle talih olur mu? Diyenlere bal gibi olur demeyi borç biliyorum. Zurnacının, yani bir müzisyenin getirdiği bir şans değil de nedir? Sandığından zurna çıkan zurnacının bahtı nasıl gelişti bilinmez. Ama onun için çok kötü bir anı, hatıra ve belki de yol ayrımıyla birlikte insanlık yarılması gibi bir şey kalmıştır geride…
İnsanın yolculuğunda buna benzer milyonlarca yaşam biçimi, masalımsı yaşanmışlıklar var. İnsan denen canlının dönüşümü korkunç derece lezzetli trajedilerle, mutluluklar, şans ve şanssızlıklarla dopdolu…
Birisi için çok acı-trajedi olan bir şey, diğeri için çok büyük bir şans, dönüşüm anı olması mümkün…
Kıyametlerin peşinden koşmak ve onlar için ağıtlar yakmak, destanlar yazmak yerine, kıyametten sonra geriye kalan o muazzam sosyolojik, psikolojik minerallerle yepyeni fırsatlar yakalamak ve bunu yaşamın içinde başka yaşamlara hediye etmek; sıra dışı bir kahramanlık…
Nasıl derdi atalarımız; “ Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz!” Ne hazindir ki büyük zenginlerin geçmişe dönük yolculuğunda kim bilir hangi güzel, değerli ve ders alınacak tılsımlı ve bol şanslı zamanlar-anılar vardır…
Biz yine de kendi işimize bakalım. Saf iyiliğin peşinde koşarken yolda kalmamak için işin ortasını bulmanın, kendi yağımız ile kavrulmak adına, insansız da kalmayalım…
Cömertliği, şükrü; pekâlâ bütçe denen bilimin yardımıyla, yetinme ve felsefe denen mucizevî arkadaşlarla birlik olup kendi yolumuza, acıların içinden mutluluğa ve huzura açılan patikalara doğru yol alabilir, geride kendi beden ve bilincimizle yepyeni patikalar da oluşturabiliriz.
Masala benzeyen bu öyküyü, yaşlı bir Tekirdağ insanı Nesip Aykın’a anlatmış. Nesip Aykın da öykülerin, sanatın, sosyolojinin peşinden koşan bir zengin ruh ve zihin şenliği, heyecanı içinde bana anlattı.
Bize kalan ders ise evlendiği adamın sandığından zurna çıkan kızlar veya kadınlar üzülmemeli. İşin bir başka seçeneği veya seçenekleri de var. Yaşlı bir damat bulup, sabırla bu dünyadaki görevini tamamlamasını beklemek; o kadar…