DOLAR 32,2127 % -0.2
EURO 35,1023 % 0
GRAM ALTIN 2.500,71 % 1,40
ÇEYREK A. 4.088,66 % 1,40
BITCOIN 66.712,53 2.118
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava

ALMANYA UYARIYOR

Son Güncelleme :

31 Ağustos 2019 - 12:18

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Oku”]

 

Arkadaşımın akrabası geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye geldi. Kendisi Alman vatandaşı! Türkiye’ye gelmeden önce telefonuna bir mesaj geldi. Gönderen; Almanya Hükümeti! Mesajda; “Türkiye’ye seyahat etmeniz güvenli değildir.” Yazıyor.

 

Bütün olumsuzluklara rağmen; halk dilinde; “her şeye rağmen” ülkemiz, turizm alanında dünyada ilk;10’a giriyor. Milyonlarca insan, bizim ülkemizi tercih ediyor. Niçin? Sadece güneş mi? Antik kentler mi? Otuz büyük uygarlığın yaşadığı bir yerin çekim kuvvetinin olması kadar doğal bir şey olamaz.

 

Yapılan uyarılar insanın içini acıtıyor. Benim ülkem, batılılar karşısında güvenli bulunmuyor. Yanlı bir mesaj diye kızabiliriz de! Bu mesajın yayınlandığı gün haberlere korkarak baktım. Kars Sarıkamış’da “kan davası” ALTI KİŞİ ÖLDÜ! Onlarca yaralı var. Aynı gün; Diyarbakır’da bir doktor; avukat eşini 14 kurşunla öldürdü. Üstelik çocuklarının gözü önünde…

 

Vahşete yakın ödlüme olayları, öldürüş biçimleri; siyasetçilerin vicdanlarına henüz ulaşmamışa benziyor. Çünkü kavgaları hep kendi adlarına; kendi koltukları için…

 

Bilmem bilir misiniz; oldukça inançlı yaşayan birisinin uyarılmasını görmemesi üzerine boğulup gitme hikâyesini! Allaha olan inancına o kadar inanırmış ki; o kadar olur. Büyük seller, yağışlar yaşanırken bile camiye gider gelirmiş. Nasıl olsa; ben, kulluk görevimi yerine getiriyorum; Allah beni kurtarır, der dururmuş. Sel, tufan olacağını, bu işin daha kötüye gideceğini uyarmışlar. İnsanların tamamı güvenli yerlere taşınmaya başlamış. Bizimkisi, Allaha o kadar inanmış ki; o kadar uyardıkları halde, yine inancı için görevine devam etmiş.

 

Sel suları ilk önce camiye dolmuş. Bizimkisi, birinci şerefeye çıkmış; canını öyle kurtarmış. Kayıkla onu kurtarmaya gelenlerin çağrısını yine reddetmiş; nasıl olsa benim kurtarıcım var diye. Böyle onlarca uyarı, kurtarma çağrısını reddederek ölüme kadar ulaşmış. Ve gelinen noktada, gitmiş olduğu öteki dünyada, şikâyetçi olmuş; “Ben o kadar inanç sahibiydim de beni niçin kurtarmadın” diye! Yaratıcının seslenişi çok anlamlı, “ Be hey kulum; seni kurtarmak için ne çok uyarıda bulundum. Ne çok kurtarıcı yolladım. Sen, hiçbirini görmedin, duymadın, kabul etmedin!”

 

Hikâyelerin yaşama tutunmaları, yaşamın içinden, halkın kendi dünyalarından olmasındandır. Nice uyarı; vahşet yaşanırken, kalcı önlemler alınmayıp, sürekli hapishane, hastane ve adliye sarayı açmanın karşılığı tam olarak nedir?

 

İşlerin yolunda gitmediğinin karşılığı! Arıza büyük; ya hastalıklar, ya kazalar ya da vahşet; hep peşimizde… Bunca üniversite, bunca bakan, müdür, kurum; ne üretiyor acaba?

 

 

FARALER ve İNSANLAR

 

İlk okuduğum kitaplardan, hiç unutamadığım, etkilendiğim eserlerden birisidir Fareler ve İnsanlar.

 

John Steinbeck’in klasik olmuş eseri iki kez de sinemaya çevrildi. Sinemanın dili, katkısıyla daha bir sakin ve çok daha oğlun bir yaş, ruh âlemi içinde izledim.

 

İzlenimlerimi aktarmayı öncelikle bu değerli yerin-köşenin hakkıdır diye düşünüyorum. Yıllar önce okuduklarımızı, ikinciye okuma zamanı yaratabiliyor veya izleme imkânımız varsa; KÜLTÜR dediğimiz küçük, minicik damlaların ruhunuza düşüşünü de görmeniz mümkün…

 

Gary Sinise’nin hem oyunculuk, hem de yönetmenlik denemesi oldukça başarılı. Sadeliğinin, basitliğinin yanında çağımızda ki insan yalnızlığını çok daha iyi anlatan bir çalışma.

 

Fareler ve İnsanlar, insanın diğer insana olan muhtaçlığının yanında, kırk yıl önce en bol olan şeyleri; komşularımızı, akrabalarımızı, sıcak sobalarımızı, sofralarımızı, organik ürünlerimizi nasıl kaybettiğimizin de farkını hissetmek, dehşetin yalnızlığına doğru nasıl evirildiğimizi anlamak için çok değerli bir fırsat.

 

Modern dünya; “Özgürüm, kimseye ihtiyacım yok”, sloganıyla başlıyor, başladı derken; milyonlarca insan yapayalnız… İliklerine kadar yapayalnız… Bu yalnızlığı, ne edebi, ne felsefi, ne de ekonomik izah etmemiz mümkün. İnsana uymayan bir ruhsal, sosyal mesele…

 

Daha birkaç ay önce ulusal gazetelerde gördüğüm haber, Japon işadamının uygar dünyada ki yalnızlığını allı pullu olarak gösteriyordu. Japon işadamı çok yalnız ama çok zengin! Çok çalışıyor; üzülmeye, isyana zamanı bile yok. Fakat her doğum günü yalnız kalmamak için şu yola başvuruyor; bu işlere bakan şirketi arıyor.

 

Kızı ve eşi rolünde iki kadın istiyor. Bir saatliğine iki kadın geliyor; birisi kızı, diğeri eşi kılığına giriyorlar. Yemek yeyip fotoğraf çektiriyorlar ve 300 Euro; yani kişi başı 150 Euro ödüyor. Herkes mutlu görünüyor; Yalnızlık bile… Ne acı bir satın alma töreni…