DOLAR 32,2577 % -0.01
EURO 34,7320 % -0.02
GRAM ALTIN 2.399,66 % -0,03
ÇEYREK A. 3.923,45 % -0,03
BITCOIN 62.644,04 -1.453
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 13°

HAMAL ALİ, HİÇ SADAKA İSTEMEZDİ!

Son Güncelleme :

23 Aralık 2020 - 10:49

( Aldım Verdim Ben Seni Yendim! )

 

Büyüklerimiz derdi hep; “ İnsan yaşadıkça neler neler görür!” Veba salgınını, kızamığın vurgunlarını, çiçeğin tahribatlarını ve nice savaş vahşetlerini kitaplardan, belgesellerden, büyüklerimizden masal dinler gibi dinledik.

 

Ya şimdi? İnsanlık ayrı bir sınavdan geçiyor. Erken ölümlerin eziyet çektiren biçimleri, sosyal, ekonomik, kültürel hayatı yerle bir eden engelleri; milyonlarca insan ilk kez görüyor. Bu yüzden şaşırmışlık ayrı bir etki yaratıyor.

 

Gidememek, görememek, sarılamamak; yaşamın en temel alışkanlıkları, duygulu süreçleri birden virüs engeline takıldı. Hamal Ali de öyle. Kendisini yıllardır tanırım. Kendi yağı ile kavrulan, her türlü taşıma, hizmet işinde küçük paralarla geçinen bir insandı. Şimdi? Beni her gördüğünde “Merhaba” verip geçen insan; sıkılarak “ Ağabey, TL’niz var mı? Bir çay içeyim!”

 

Pazarcı arkadaşlarla daha çok yeni konuştuk. Sosyal konulara hiç değinmeyen, işinde gücünde ve kendi bencilliğinde yaşayan tanıdıklarım bile şunu söylüyor;

 

“ Ağabey, pazardaki alış-verişe gelenlere inanamazsın! Eskiden, on kuruşu, yirmi beş kuruşu doğru dürüst veren olmazdı. Şimdi, kadın-adam evinde; nerede ne varsa o kadar bozukluğu topluyor onunla alış verişe geliyor. Evde, her taraf bozukluk parayla doldu.”

 

Eski bir çocuk oyunu, oyunları için söylenen bir tekerlemeydi; “ Aldım, verdim; ben seni yendim!”

 

Oyun kurarken, özellikle futbol oynayacağımız zaman iki kurucu çocuk rakip olurdu. Kenarda bekleyen çocuklardan kendi takımı için herkes sırasıyla oyuncu ayırırdı. İlk olarak kimin başlayacağını anlatmak için bu tekerlemeyle birlikte karşılıklı adımlar atılır, en son adım kimin ayağına denk gelirse, o kişi ilk oyuncuyu kendi takımına alırdı.

 

Sonuçta, terle, heyecanla kurulan, oynanan oyunların alıp-vermesi oyundan ibaretti. Ya şimdi? Sahnede, AÇLIK ve YOKSULLUK oyununu; yaşamın asıl kendisi değil mi?

 

Gruplar halinde, kameralarla, fotoğraf makineleriyle gezen POLİTİKACI-SİYASETÇİ-YÖNETİCİ, olan biteni görebiliyor, fark edebiliyor mu? Anlamış olsa, on kuruşu, beş kuruşu arayıp bulup da pazara gelen anneyi, babayı; insanı da anlamış olup; daha GERÇEKÇİ önlemler alınamaz mıydı?

 

Şöyle kredi, böyle yardım derken; bir taraftan covid öldürmeleri, ölmeyenlerin psikolojik korkuları, ezilen, büzülen, korkan insanların YAŞAMSAL savaşları ise ayrı bir perdenin ardında gizli.

 

Bilir misiniz sizler; onurlu insan kolay kolay birisinden bir şey isteyemez. Kış uykusuna yatan bir hayvan gibi bütün yağları eriyene kadar her şeyini kullanır, direnir, saygınlığına sapasağlam yapışır. Ya her şeyi bitince ne yapar?

 

Zamansız ölümlere iyi bakarsak birçok şeyin trajik destanını da buluruz. Üniversiteler, o büyük üniversiteler ve o her fırsatta şirin görünen politikacılar çok değerli istatistikler yapibleseler, sosyal ve ekonomik yaşamı insanları incitmeden, abartmadan ve taraf tutmadan sıralayabilseler; yoksulluğun, biçareliğin bir başka yüzü de ortaya çıkacak. Unla, makarnayla, ekmek ağırlıklı beslenen; yüzlerini yağları erimiş vaziyette, sinirleri, huzurları; ezik-büzük insanları görmüş olurlardı.

 

Gerçeğe dokumak çok ayrı bir şey! Kültür, politika dediğimiz şey budur; herkese yansımalı. Herkesin mutlu, huzurlu ve TOK olacağı bir ülke çok daha iyi işler yapar.

 

Hamal Ali hiç yapmadığı şeyi; sıkılarak, büzülerek bir lira çay parası isteyecek duruma düşmüşse, pazara gelen insanlar on kuruşlarını bile bulup buluşturup geliyorsa; covid kadar zor, kötü, korkunç bir sorunumuz var demektir…