DOLAR 32,2105 % 0
EURO 34,7947 % -0.21
GRAM ALTIN 2.420,21 % -0,99
ÇEYREK A. 3.957,05 % -0,99
BITCOIN 63.068,31 2.634
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava

İN-SANAT BAHÇESİ–100

Son Güncelleme :

27 Ekim 2017 - 14:05

PİRE DEDİĞİN KÜÇÜCÜK ŞEY!

————————————————-

Her zaman büyük olanın kazanmadığını; büyük balığın küçüğü yok edemeyeceğini; pirelere bakarak da anlamak mümkün. Daha nice böceği, hayvanı örnek vermek mümkün!

Pirenin yaşamdan hiç eksik olmadığı kesin. Temizlik, düzen, istikrar yok olunca bu küçük hayvancık da sanki bir bedel ödetmek amacıyla çıkıyor insanın karşısına. Hoş bir kaşıntıyla başlıyor ve sonra; dermansız kalıncaya kadar; kanatana kadar devam ediyor soylu ısırıkları.

İnsan, her daim bildirmiştir haddini hayvanlara. Ama bir türlü baş edememiştir pirelerle, hamam böcekleriyle. Fareleri de yok saymayalım! Onlar da çare üretiyor durmadan. Değişiyor, bizim hilelerimize karşı hileler, kurnazlıklar geliştiriyorlar.

Ulusal basına yansıyan haberde; Kahraman Maraş’ın Andırın ilçesinden söz ediyor. Darıovası Mahallesinin pireler tarafından basıldığı, insanların çocuklarını okula göndermeye korktuğu gibi, cemaatin de camiye gitmekten korkup evlerine hapsolduklarını anlatıyor haberin bütünü.

Küçücük, hatta neredeyse görünmez denen bu hayvanın, düşüncesi, aklı, fikri, emme organı nerede? O küçüklüğün, koca insanı; kükrediği zaman dağları delen, denizleri kirleten, komşularını öldüren, nice havyan nesillerini kurutan insanı dize getiren şey; küçücük bir pire ordusu…

İnsanı; yani bizleri de hafife almamak lazım. Kimyasallar yetişecek imdadımıza. Bir de atasözleri; “ Bir atlar, iki zıplar; eninde sonunda yakalanırsın!”

Pire, pireliğini yani kendine yakışanı yapıyor. Karımca karıncalığını, arı arılığını; oysa bir tek insan bozuyor gidişatı; tam olarak ne yapıyor? Ne istiyor? Bilinmez ve bilinmezlik içinde; hem peygambervari, hem şeytani; hem melek, hem de ermiş…

KİTARA’YA YOLCULUK

——————-

Bir Theo Angelopoulos filmi. Theo Angelopoulos’in çalışmalarına sadece bir film, sinema gözüyle bakmak ne kadar doğru olabilir? Yaşamın gerçekçiliğiyle, düşselliği arasında gidip gelen zamansı olayları, oyunları; insana dair, her gün ortada olduğu halde, bir türlü görüp duyamadığımız ruhsal ve yaşamsal çıplaklığı olduğu gibi; sözcüklere muhtaç kalmadan ortaya çıkartma sanatı demenin daha iyi bir yaklaşım olduğuna karar verdim.

Bu karar veriş, bunu yazıya döküş, sizi şaşırtmak, daha bir sinemaya; Theo Angelopoulos’a yaklaştırmak için özel bir hile, bal böceklerini kendisinin soylu ihtiyacı için yaratılan çiçek nektarının kokusuna benzetmek de mümkün. Belki de kendi keşfimin, hissiyatımın birçok kişi tarafından onanıp, büyülü, tarikatımsı bir yaklaşım dürtülerini, sanatın arkasına sığınarak usulca yapmaya çalışan bir yazar kimliği…

Mitoloji, Theo’nin sinemasının hemen kıyıcığındadır. Sürgünler, kayıp insan bedenleri… İşin garibi, Theo, hiçbir zaman değişmeyecek insanı, insan topluluklarının yalnızlığını, bir bilim insanı titizliğiyle ortaya çıkartma başarısını gösteriyor. Birkaç dakika veya saniyeler içinde; coşkulu insan kalabalıklarını veya yapayalnız bir sürgünü, vatansızı, dipte ki yaşamların, en az yukarılarda ki kadar incelemeye, anlaşılmaya değer olduklarını ürpererek, tanıklık etmek mümkün.

Theo’nin sinemasını, yeterince sessiz, can sıkıcı bulanların kendinden şüphe etmelerini isteyeceğim! Yeterince sessizliğin ne büyük deneyim ve bilgi işi olduğunu bilmemek; cehaletin çok ötesinde, kalıpların esaretine çoktan teslim olmuş; bir aydın, büyük adam-kadın olmak demek değil midir?

Theo’nin sahnesinde her an bir sihirbaz belirebilir. Yan tarafta bir soytarı, sizi oyalarken, sihirbaz da büyük gösterisiyle büyüler, Bir hipnozcu; bütün bildik kılıklarla karşınıza çıkabilir… Evsiz, yurtsuz bir çocuk;ölümüne bir gün kalmış bir yazar,şair;muazzam bir insan akışkanlığı içinde yatağından diğer yataklara,bir ömür gibi akıyor görüntüsüyle kandırabilir sizi bu büyücü,usta yönetmen…

Kitera’ya yolculuk da, belki kendimize, kendi bilinmezlerimize, tarihimize; ulaşılmaz görünen katmanlara, kıyıda, köşede kalmış sözcüklere yolculuğun filmi olduğunu düşünüyorum. Bir köpeğin niçin Argos olarak düşünülmesini düşünmenizi ister Theo. Aynı zamanda Odysseus’a,ithaka kralına varmanızı,zaman parçacıklarını Homeros ile bütünleştirmenizi sağlar.

Ve sahibini bekleyen bu soylu, vefakâr asil köpeğe hemen ötenizde yaşayan bir hayvan; sizin arkadaşınız gibi yakın hissiyat içinde, acıklı bir ruhsal durum belirmesi içinde, nefesinizin terlediğinizi duymanız, kaçınılmaz…

Geceyi bilmek gibi şafağı hatırlatır; vaktin geldiğini, yazgının, yazılmışın ötesine, nazikçe onun duvarlarının, sınırlarının aşılmaz görünen yerlerinin geçilir olduğunu; vaktin, şafak olduğunu anlatır; ısrarla, Eleni’nin buğulu müziğiyle…