DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

  TEKİRDAĞ’IN YAMAN HALLERİ–233

Son Güncelleme :

26 Ekim 2017 - 12:45

  TEKİRDAĞ’IN YAMAN HALLERİ–233

 KIRIK DÖKÜK ŞEHİR HİKÂYELERİ

———————————————–

Sanırsınız ki bu şehirde; yani Tekirdağ’da herkes birbirine kırgın. Gazeteciler, politikacılar, sporseverler, farklı bölgelerin insanları, köyden göç edenler, şehrin ilk sahipleri, kulüp saltanatı içinde olanlar, dışarıda kalanlar; Sanki hepsi birbirinin asıl düşmanı gibi…

Oysa bu şehirde yaşayan, yaşama hakkı için gelenlerin tümünün insan, coğrafya sevgisi olduğunu biliyorum. Sürekli içlerinde, hemen yanlarında gözlüyorum. Büyük heyecanlara ihtiyacı olan bu şehrin, büyük serüvenini, kalkınmasını yaşayamamış olması, kendi içinde küçük kıpırtılar, tepinmelerle huzursuzluk yaratıyor.

Oysa seçilirken bütün şehir vekilleri, bu şehre hizmet yemini, sözü veriyorlar; ediyorlar… Bütün kulüp yönetici ve yönetimleri, gazeteciler de öyle… Konuşma içerisinde, biricik amacımız; şehrin kalkınması, Ulasal yarışta en üstlerde olduğu gibi, uluslar arası bir yere gelmesi; yer edinmesi.

Bütün herkesin yaşanan trafik sorunları hakkında fikri var. Otopark sorunlarında da öyleyken, esas sorun, bu bütünlüğü, fikirlerin tümün yoğuracak yöneticilerde bitiyor. Dokunsanız; siyasetin, ilimin sihirli değneğiyle…

Tekirdağ Sporun yaşadığı sorunlar; garip halleri, herkesin gündeminde ama bir tek bu işi çözecek olanların değil. Nice fikir üretildi ve yazıldı. Duyan yokmuşçasına; kendi garip kaderine bırakılmış bir Tekirdağ Spor…

Taşıma suyla ne kadar değirmen döner? Getirilen suyun miktarı kadar; yetmezlik içinde çırpınır değirmenin çarkları. Tıpkı Tekirdağ Sporun futbolcularının kaldıkları

KANASIN, KANASIN BIRAKIN YARAM KANASIN

———————————————————-

Yer Muratlı Caddesi; insanların hikâyeleriyle birlikte geçiş yaptıkları Tekirdağ’ın önemli caddelerinden birisi. Bir araç; içinde bir veya birkaç kişi! Camları açık; tıpkı müzik çalarının sesinin sonuna kadar açık olduğu gibi…

Araç hastane yönünde yol alıyor. Müzik çalarda ki sanatçının sesi; kanayan yaralarının teşhir edilmesi üzerine! Bir yerde, tedaviyi reddediyor. Kanayan yaraların kan kaybıyla dünyayı; yani yaşamı terk etmek isteyen bir haykırış…

Araç tam da yanımdan geçerken, sesin, etrafa yayılan haykırışın kulak duvarlarıma çarpışı, kulağın içinde ki örsü, çekici, saylongozu titretti. Belli ki bu şarkıyı aracında dinleyen insan, derdini, derman bulmaktan öte, bütün şehre duyurmak istiyor.

Bu tür davranışları kırılgan hale gelmiş toplumumuzun artık doğal karşılamadığı gibi, hoşluk da göstermiyoruz. Hâlbuki ne büyük sosyolojik uyarılar var bu ses duyuruları ve haykırışlarda.

Tepkimiz, yüzümüzün asılması veya “Bu kadar da olur mu be kardeşim?” diye sızlanmalarımız, sevdiğimiz müzikle de alakalı olmalı. Benim yanımdan geçen aracın şarkı sözleri, söyleme biçimi arabesk tarzı olmasaydı; çok sevdiğim bir sanatçının; Barış Manço’nun dağlar dağları, Edip’in aldırma gönül şarkısı çalınsaydı havaz havaz?

Acaba aynı irkilmeyi, yüz asılmasını, mide ekşimesini gösterecek miydim? Sanmıyorum! Tepkilerimizin bile karmakarışıklığı, tarafgirliği rahatsız ediyor beni.

Ben aracın gittiği yöne; hastane yönüne giderken, tam tersi, çarşı yönüne gelen elli yaşlarında bir kadın da aynı şarkıyı; kanayan yarayı, yaraların kanına dokunulmama isteğini anlatan şarkıyı duydu.

Yüzündeki ifade dudaklarına yansımış; araçtan dışarıya gelen şarkı sözlerini tekrarlamaya, aynı anda fısıltı şeklinde söylemeye başladı. Sadece başlamak mı; yüzündeki derin huzurlu hüzün; ne çok ihtiyacı vardı aynı haykırışın duyurulmasına…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YORUM ALANI

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.