27 Eylül 2019 - 11:36
[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Oku”]
Gecenin bir yarısı, iki kumru, şafak telaşı içinde ötüyor. Şaştım ve şaşırdım…
Uykum bölündü. Uzun uzun düşündüm; kumrular gecenin bu vakti niçin öttü? Bir rüya? Rüya görmüş olabilirler mi? Mümkün. Rüyalarında baharın geldiğini hissedip yuva kurma telaşına düşmüş olabilirler mi? Önce birisi ötüp sonra yanında ki kumruyu tetiklemiş de olabilir.
Gecenin sahnesi, hoparlörü oldukça güçlüydü. Sesin ekosu; inanılmaz güzeldi. Kumruların ötüşleri bizlerin hissedemediği başka bir evrensel olaya şahitlik olabilir miydi? Bir yıldızın, gezegenin doğum anını hissetmiş olabilirler! Belki, başka yaratıkların çıkardıkları seslerden heyecanlandılar!
İnsanın dünyasında bir sürü şey var; felsefe, sanat, zanaat, ilim, siyaset; kargaşa, neşe, nefret, sevgi; daha nice şey; İsyan, mantık, evrensellik ve risk…
Ya, 2.39 zamanı öten kumruların bilinmedik dünyaları sadece yuva kurmak, beslenmek, üremekten mi ibaret? Sanmam! Kendi dünyamızın bencil önyargılarına o kadar dalmışız ki; ne değerli, kıt, eşsiz sesleri, renkleri ve kokuları görmeden geçip gidiyor ömürler…
Kuzguncuk’ta Çınaraltı Kahvesinde boğazı seyrediyor Can Yücel. Karşı kıyılardan ötelere, daha ötelere, insanlığın her olduğu yere uzanıyor da yetmiyor, yetemiyor.
O gün birçok insan gibi bir insan ölmüştü; Haldun Taner. Şairin seyrek beyaz saçlarını, Firişka rüzgârı yalayıp duruyordu. Hafiften bir esintiydi ama şairi teselli etmiyordu.
Beyaz bir kâğıda dökülüverdi gözü yaşlı sözcükleri-mısraları;
“Baktım sana Yahya gibi
Teşvikiye’den
Kimler seni etmiş olmalı ki teşvik
Küplüce’ye(taa)gidiyordun…
Yürüyordun aramızda
Yürüyordun aramızdan…
Giderayak
İnsan Haldun
Çok bi güzel
Çok bi güzel
Çok bi güzel
Yepyeni bir İstan-buldun…
Bir gün önce Küplüce Mezarlığına gömülmüştü Haldun Taner. Hani Kadıköy’de hemen iskelenin karşısında Devlet Tiyatrosunu ismi verilen Haldun!
Onun kaleminden, gezip durduğu ilçelerinden, hikâyelerinden söz etmeden olmaz! Şişhaneye Yağmur Yağıyordu hikâyesi, zamansızlığın ödülüne layık görülmüş, uçsuz evrenin içinde edibi dünyaların yörüngesine çoktan oturmuştur.
Keşanlı Ali Destanı; başlı başına bir destan… Ya onun seslenişi;” Çok Güzelsin Gitme Dur” ricası; kendi dilinden dökülen sözcüklerle bi tamam olur; “ Ölürse Ten Ölür, Canlar Ölesi Değil.”
İnce beyaz saçları, sigara dumanından sararmış sakal ve bıyıkları, bir can taşıyordu hükmetmek istemediği dünyaya, bir hınç duyuyordu. Sıkkındı canı Haldun’dan önce de, sonra da.
Sıradanlığı, basitliği sevdiği kadar aklı, mizahı, sanatı seviyordu. Bir ayrılışın öyküsü, hiç bitmeyecek hissiyatında ki ocakta yine bir şeyler pişiriyordu;
“İnsan Haldun
Çok bi güzel
Çok bi güzel
Çok bi güzel
Yepyeni bir İstan-buldun…”