DOLAR 32,3742 % -0.24
EURO 34,7747 % 0.04
GRAM ALTIN 2.438,51 % -0,01
ÇEYREK A. 3.986,96 % -0,01
BITCOIN 62.316,66 -1.815
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava

Halk sağlığına ciddi tehdit

Son Güncelleme :

11 Mart 2019 - 13:03

Çağımızın en önemli hastalıklarından diyabet ve obezite dünya genelinde hızla artıyor.

Namık Kemal Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Endekronoloji bölümü Başkanı Doç Dr Sayid Zuhu, diyabetin; pankreas bezinden salgılanan insülin hormonun salınımı veya insülin etkisindeki yetersizlikten kaynaklandığını ve vücudumuzda tüketilen besinlerin ana bileşenlerinden karbonhidrat, yağ ve proteinlerden yeterince yararlanmadığı kronik ve ilerleyici bir hastalık olduğunu söyledi.

Diyabet klasik olarak tip-1 diyabet, tip-2 diyabet ve gebelik sırasında ortaya çıkan diyabet olarak üçe ayrıldığını söyleyen Zuhur, “Tip-1 diyabet veya insüline bağımlı diyabet nispeten daha genç yaşlarda ve çocukluk döneminde ortaya çıkan ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için insüline mutlak olarak ihtiyaç duyulan diyabet tipidir. Ancak unutulmaması gerekir ki tip-1 diyabet ileri yaşlarda da ortaya çıkabilir. Tip-1 diyabet tüm diyabet olgularının %10 kadarını oluşturmakta olup obezite ile ilişkili değildir. Tip-2 diyabet ise diyabet olgularının %90 kadarını oluşturmakta olup obezite ile doğrudan ilişkisi olan bir hastalıktır.” dedi.

Obeziteye dikkat

Obezitenin ise bedenin yağ kitlesinin yağsız kitleye oranının artması sonucu, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının olması gereken düzeyin üzerine çıkması olarak tanımlandığını ifade eden Zuhur, Diyabet ve obezitenin dünyadaki en önemli sağlık sorunlarından olduğunu söyledi.

Obezite ve diyabetin hem ülkemizde hem de dünyada sıklığı giderek artan metabolik hastalıklardan olduğuna dikkat çeken Zuhur, “Gelişen teknoloji ile beraber hareketsiz yaşam ve diyette bozulma nedeniyle sıklıkları giderek artmaktadır. Diyabet ve obezite kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon, uyku apnesi, enfeksiyonlara yatkınlık, kas ve eklem hastalıkları, ayak yaraları, reflü gibi sindirim sistemi hastalıkları, böbrek yetmezliği, ruhsal bozukluklar ve görme kaybı gibi çok önemli diğer hastalıklara yol açması nedeniyle ciddi bir halk sağlığı problemidir. Bununla beraber, bu kronik hastalıklar ister bireysel ister milli olsun, ciddi ekonomik yükü de beraberinde getirmektedir.” diye konuştu.

Dünya nüfusunun giderek arttığına vurgu yapan Zuhur, Gelişen teknoloji ve sağlık alanındaki gelişmeler nedeniyle ortalama yaşam süresinin de artmakta olduğunu ve Bu durumunda dünyada yaşlı nüfusun artmasına yol açtığını belirtti.

“Bitkisel ilaçlar çözüm değil”

Son zamanlarda sorulan en önemli sorulardan birinin de diyabetin özellikle bitkisel ilaçlar ile tedavisinin mümkün olup olmadığı konusuna vurgu yapan Zuhur, “Hatta hastalarımızdan bazıları daha da ileri gidip aldıkları ilaçları bile bırakabiliyorlar. Çoğu bitki muhtemelen çeşitli hastalıklar için yararlı olabilecek bir takım maddeler içeriyor olabilir. Ancak tedavi amacıyla kullanımı için her şeyden önce bilimsel olarak kanıtlanması, yan etkilerinin ve kullanılan diğer ilaçlar ile etkileşimi araştırılmalıdır.” dedi.

Zuhur şunları söyledi: “Diğer bir konu ise tıpkı tek bir beden elbisenin her kes için uygun olmadığı gibi, ya da her diyabet ilacının herkes için uygun olmadığı gibi, tek bir bitki de, velev ki her hangi bir hastalık için yaralı olsa dahi, tüm hastalar için uygun olmayabilir. Ayrıca bugüne kadar hemen hemen çoğu bitkide doz standardizasyonu yapılmıyor. Kanseri olan, böbrek, karaciğer hastalığı veya kalp yetmezliği olan hastalarda nasıl kullanılabileceği konusu ise bilinmemektedir. Bu yüzden hastaların her zaman tıp eğitimi almış konu uzmanı hekimlere müracaat edip bilgi almalarında yarar vardır.”

“Hareketsiz yaşam tehlike alarmı”

İnsanların isteyerek veya zorunlu olarak daha fazla hareketsiz yaşam tarzına maruz kalmaları ve daha fazla karbonhidrat içeren hazır ve katkı maddeleri içeren gıdalar tüketmelerinin obezite ve diyabet sıklığına yol açtığını ifade eden Zuhur, Dünya diyabet Federasyonu verilerine göre şuan dünyada yaşayan her 11 kişiden birinde diyabet olduğunu söyledi.

Diyabeti olan iki yetişkinden birinin de ne yazık ki diyabet olduğunun farkında olmadığını belirten Zuhur, şunları kaydetti: “Dünya da yılda 5 milyon kişi diyabet nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Türkiye ise Avrupa ülkeleri içinde diyabet sıklığının en yüksek olduğu ülke konumunda olup toplumun %12 kadarında diyabet görülmektedir. Sağlık bakanlığının 2015 yılı verilerine göre Türkiye’de 7 milyondan daha fazla diyabet hastası rapor edilmiştir. Bundan daha da kötüsü diyabeti olan hastaların sadece %30 kadarında kan şekeri istenilen düzeylerde olup geri kalan hastaların çoğunda kan şekerleri kontrolsüz seyretmektedir.  Yani yukarıda bahsettiğim komplikasyonlara oldukça yatkındırlar. Keza İstanbul üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından yapılmış bir araştırmaya göre obezite oranı Türkiye’nin genelinde yaklaşık olarak %31 olduğu saptanmıştır. Ancak henüz obezite sınıfına girmeyen ama normalde olması gerekenden daha fazla kilolu insan sayısı da %37 olduğu rapor edilmiştir.

Obezite tip-2 diyabet ile ilişkili bir hastalıktır ve tip-2 diyabeti olan hastaların %80 kadarında obezite vardır. Obezite insülin direncine sebep olmakta ve bu şekilde diyabete yol açmaktadır. Obezitenin altında genetik ve bir takım endokrin sebepler olmakla birlikte olguların çoğu hareketsizlik ve yanlış beslenme neticesinde meydana gelmektedir.  Departmanımızda yapılan bilimsel bir çalışmada özellikle kan şekeri tedaviye rağmen yüksek seyreden, yüksek tansiyonu olan ve yaşı 50’nin üzerinde olan obez hastalarda kortizol hormonu yüksekliği ile sereden ve Cushing sendromu olarak bilinen bir hastalığın olma ihtimali basit obezitesi olan hastalara göre daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Yani özellikle kontrolsüz diyabet, hipertansiyon gibi eşlik eden diğer hastalıkların varlığı durumunda hastalar kapsamlı klinik ve laboratuvar incelemesinden geçmeleri gerekiyor.”

Obezite basit bir durum olarak algılanmamalı

Obezite nin basit bir durum olarak algılanmaması gerektiğine atıfta bulunan Zuhur, “Obezite sadece diyabet ile değil aynı zamanda hipertansiyon, ateroskleroz dediğimiz damar sertliği, erken oluşan bunama, eklem ve kas hastalıkları, uyku apnesi sendromu, kolesterol yüksekliği ve özellikle meme ve kalın barsak olmak üzere çeşitli kanserler ile de yakından ilişkili olduğu bilimsel araştırmalar ile gösterilmiştir’’dedi.

Diyabet ve obezitenin büyük bir kısmının daha oluşmadan engellenebildiğine işaret eden Zuhur, Bu sebepten dolayı toplumun sağlıklı beslenme çerçevesinde, trans yağlar içeren, aşırı kalori içeren, aşırı karbonhidrat ve yağ içeren besinlerden uzak durmaları ve düzenli spor yapmaları konularında eğitim almalarının yararına vurgu yaptı.

Bu eğitimin çocukluk çağından itibaren başlamasının önemine değinen Zuhur, ‘’Zira obezite ve tip-2 diyabet eskiden olduğu gibi sadece erişkin ve yaşlı popülasyonun hastalığı olmayıp çok daha erken yaşlarda başlamaktadır. Diyabet ve obezitesi olan hastalar ise sadece ilaç değil aynı zamanda sağlıklı beslenme ve egzersiz konusunda eğitilmeli ve bu hastalara hastalıkları hakkında kapsamlı eğitim verilmelidir” diye konuştu.

Habertrak/Özlem İnan