DOLAR 32,7878 % 1.53
EURO 35,1602 % 0.53
GRAM ALTIN 2.457,99 % 2,80
ÇEYREK A. 4.018,81 % 2,80
BITCOIN 66.664,00 0.555
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava

TÜRKİYE’NİN ÇOCUKLARI

Son Güncelleme :

23 Mayıs 2024 - 13:52

TÜRKİYE’NİN ÇOCUKLARI

Yine çocuklarımızı anlatmak itiyorum sizlere. Türkiye’nin çocuklarını. Çocuklarımızı. Onları yeterince anlamadığımıza, tanımadığımıza inanıyorumçünkü. Maalesef ben de ancak elli yaşımdan sonra tanımaya başladım evlâtlarımızı. O da bugüne kadar 200 bine yakın çocuğumuzla biraraya gelmem sayesinde oldu.

Nasıl tanıyabiliriz ki?

            Ne doğru-dürüst arkadaşlık ediyoruz, ne adam yerine koyuyoruz, ne de anlatmak istediklerini dinleme zahmetine katlanıyoruz. 

            “Sırası mı şimdi evlâdım? Bak, dizi izliyorum.” Ya da “Oğlum, işten yorgun döndüm. Sonra anlatırsın,” deyip geçiştiriyoruz. Böyle mi tanıyacağız?

            Anılarımdan sadece ikisini paylaşırsam herhâlde yetecektir ne demek istediğimi anlatmaya:

2007 yılıydı. Yerİstanbul Milli Eğitim Bakanlığı Ümraniye Çocuk Yuvası.

Elimde bir kucak çiçekle girdim salona. Çocuklara dağıtacağım. Dilimde “Bak postacı geliyor,” şarkısı. Kırk-elli çocuk, birkaç da öğretmen. Ortalık cıvıl cıvıl. Coşku, sevinç, mutluluk, neşe, hareket, enerji…Hepsi var.

Şarkıyı söyleye söyleye aralarından geçip yerimi aldım. Aldım ama birden ne diyeceğimi, nereden başlayacağımı bilemedim.

O şaşkınlık içinde oyalanıyordum ki nereden aklıma geldiyse; “Çocuklaaar! Ben niye bu çiçeklerle geldim ki buraya? Bence hiç gerek yoktu buna. Kim söyleyecek, neden acaba?” deyip çiçekleri kürsünün üstüne bıraktım.

Söz almak için yükselen sesler arasında bir sürü de parmak kalktı havaya. Akıllarına ne geliyorsa söylüyorlar. Derken, içlerinden biri “Çünkü hepimiz birer çiçeğiz,” demesin mi…

“Alkııış!”

Devam ettim:

“Şimdi var mısınız bir yarışma yapmaya?”

“Eveeet!..”

“Aranızda bir güzellik yarışması yapacaktım ama vazgeçtim. Çünkü siz

yarışamazsınız. Hadi söyleyin bakalım, neden?”

Yine hemen bütün parmaklar havada. Cevaplar gelmeye başlamıştı ki içlerinden biri ne dedi, biliyor musunuz?

            “Çünkü birbirimizden güzeliiiz!”

            “Alkııış!”

En Uzun Kahkahayı Kim Atacak ile Kim Bana Şarkı Öğretecek bölümlerini de bitirdikten sonra bu kez “İki sincap, üç tavşan daha kaç eder?”diye sordum.

Bekliyorum ki “Toplanmaz,” desinler. Çünkü biz öyle biliyorduk.

Yine bütün parmaklar havada. Ama hepsi de “Beş edeeer!” diyor da başka bir şey demiyor.

“Beş eder ama beş ne eder?” diye soruyorum tekrar tekrar ki“Toplanmaz,” desinler. Ama hiç biri de öyle demiyor.

Derken, biri “Beş hayvan edeeer!” demesin mi?!..

Evet, aynen böyle. İki sincapla üç tavşanın bal gibi de toplanabileceğini henüz okul yaşına dahi gelmemiş bir çocuğumuzdan öğrenmiştim.

 

GÖZDE BENİ MANTIKTA NASIL TUŞ ETMİŞTİ?  

 

2001 yılıydı. O günlerde Antalya’da ikâmet ediyoruz. Bir eğitim merkezi açmışız. Bir gün çocuklarıyla birlikte bir çift geldi yanımıza. Çocuğun adı Gözde’ydi.

Gözde’yle biraz sohbet ettikten sonra –sanki doğrulamazmış gibi- ağaç yaşken eğilir diyen atasözümüzü doğrultarak Ağaç Yaşken Doğruluradını verdiğim kitabımı imzaladım.

“Sevgili Gözde’ye, gözde bir insan olması dileğiyle…” diye yazarak.

Kitabı eline uzatmıştım ki daha kapağını kaldırır kaldırmaz yazdığımı görünce; “Ben zaten gözde bir insanım,” demesin mi…

            Hem de çevresinde mantık adamı olarak bilinen birinin bir çocuk karşısında tuş oluşundan başka bir şey değildi bu.

Kitabı elinden kaptığım gibi bir kenara koydum ve yenisini alarak bu kez şöyle dedim:

“Mantığıyla beni tuş eden gözde Gözde’ye.”

           Gözde’nin yaşı mı? 12.

Başka söze gerek var mı?

Kısacası ah bir farkına varabilsek çocuklarımızın nasıl çocuklar olduğunun! Yaklaşımımız, bakış açımız değişecek, “Otur bakim, dersine çalış!” demek zorunda bile kalmayacağız ama… Ah, işin bir de şu “ama”sı olmasa!