DOLAR 32,2198 % 0.12
EURO 35,0451 % 0.09
GRAM ALTIN 2.513,91 % 0,14
ÇEYREK A. 4.110,25 % 0,14
BITCOIN 70.312,91 6.125
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava

ÖLÜMÜN ARDINDA BIRAKTIĞI HUZUR

Son Güncelleme :

14 Eylül 2019 - 14:50

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Oku”]

Her ölmüş-merhum kişinin ardında bıraktığı hüznün hemen kıyıcığında bir huzur gizlidir. İç dünyamızın dış dünya karşısında ki boyun eğişi, kabul edişi; teslim oluşun huzuru…

Bu huzur çok değerlidir. Paha biçilmezdir… Bu gezegende kalıcı olmadığımızın içsel muhasebesi o an; saatlerde, dakikalarda yapılır; kötülükten öte, var olan canın, sağlığın, canlıların hoşluğu içinde bir yere aitlik içinde mutlu bir huzur yakalarız.

Her şey, yakalanan gerçek huzur, birkaç gün sonra değişip,”Aynı tas aynı hamam” döngüsüne dönülecek olunsa bile, o anın, ölümlü oluşunun teslimiyeti güzeldir. Kavgadan çok barış, öfkeden öte sevgiyle kucaklaşırız…

Babamın, kardeşimin cenazeleri önünde, diğer insanların; eş, dost, akraba, komşuların gelmesini beklerken hissettiğim duygu, yazdıklarımdan farklı değil. Özgün olan hüznü yaşarken, insanın kalıcı olmadığının, gücün sınırsız bir şey olmadığını bilmek, yaşamı kavgadan çok barışla, öfkeden çok sevgiyle geçirmiş insanlara çok daha iyi geliyor.

Her ölenin ardından kalanların yaşadığı huzurda bir parça güç sarhoşluğu da vardır. Kalmış olmanın, ölmemiş; yaşayan tarafta kalmanın onuru, gizli bir güce, gurura da dönüşür. O yüzden ölenin ardından bolca konuşurlar; “Yapmasaydı, gitmeseydi, olmasaydı, duymasaydı” Birden; herkes bilirkişi olur.

Oysa oynanan bu oyunu kimse kazanamaz; Kazanamadı! Efsanedeki Hz. Süleyman Peygamber de; bin yıllık zamanını çabuk doldurdu. Evrenin zamanı o kadar bol, yaratıcının sabrı o kadar büyük ki, bize verilen küçük sahneyi o büyük güçle kıyaslamak mümkün bile değil…

Yakın zamanda eşi genç yaşta ölen bir kadının fotoğrafını gördüm. Cenazesine katılamadığım ölüm törenine gidemediğim merhumun geride bıraktığı insanların; eşinin, arkadaşlarının fotoğrafa yansıyan yüzlerini, donmuş, dondurulmuş hallerini fotoğraf karesinde gördüm; izledim.

Metanetlerini korudukları belli oluyordu. Üzüldükleri de ortadaydı. Eşinin duruşundaki hüzün, aynı zamanda sözünü ettiğim huzuru da yansıtıyor. Sözünü ettiğim şey; ölümün karşısında sevinç değil! Herkesin öleceği şüphesini gideren, ağırlıksız bir his… Belki de ruhların dokunuş anıdır; Gidenin, kalan insana, ağırlıksız bedeniyle dokunup teselli etmesi, geride kalan zamanı iyi kullan, eninde sonunda sende geleceksin, hissiyatının huzuru…

Cenazelerin başında olan insanların idraki, yaşam ile ölüm arasındaki kavgaları azalmışsa, duruşlarına yansıyan iç huzur daha da öne çıkıyor. Onların derdi, kalan zamanı en iyi şekilde kabul etmek! Giden insanın uğurlanması, tekrar görüşülecek olma inancıyla birlikte, korkunç bir kaybediş öfkesi değil…

Her ölüm, kendi hüznünü yaratır. Kaybın büyük oluşu, genç oluşuyla daha da can yakar. Biz istesek de istemesek de, ölüm ağıtları gökyüzüne yükselir. Ölümü anlamak için yaşamı sevmek, tüm canlıların döngü içindeki yaşam aralıklarına bakmak gerekir. Hiçbir hayvanın ölüm korkusu yüzünden herhangi bir hastaneye gidip yaşamını uzatmak için kayıt yaptırdığını göremeyiz.

Bir tek insan; insan, dünyayı çok fazla sever ve burada kalmak ister. Her gün cenneti hayal edenler bile; “ölümsüzlük hapı” gelse, ilk önce onlar koşar; daha fazla kalalım, yaşayalım diye…

Bütün sorun, (daha fazlada) gizli olsaydı, çok şey değişirdi. Asıl mesele, hemen herkesin ömrünün kıymetini bilemeden tüketmesi… Hele, geleceği netleşmemiş bir ekonominin, sosyal hayatın içindeyse, yaşam telaşı sadece yeme içmeye sıkışır. Diğer taraftan her şeyi bol olanların bıkkınlığı, uyumakla, tiksinmekle geçirdikleri zaman; yaşamın kendisinden çalınmış en değerli parçalardır.

Cenaze törenlerini, evlenme törenleri kadar seviyorum. Bir anlığına o inan, insanın özgün-saf halini yakalamak mümkün. Servilerin rüzgârla sallandığı, toprak-kır kokan mezarlıkların kenarında, içinde insanlık dramının uzağında çok az bir zaman için; hüzün ile huzuru, saf olanı, ağırlıksızlığı yakalarız…

Ve melodisi sadece ruhunuzda duyulur bir ses; senfoni orkestrası, tüm zamların insanlar korosu; evrene yayılan bir ses yayarlar;

“ Gülümse, hadi gülümse/Bulutlar gitsin/Yoksa ben nasıl yenilenirim/Hadi gülümse” “