DOLAR 32,2006 % 0.06
EURO 34,9951 % -0.02
GRAM ALTIN 2.513,17 % 0,11
ÇEYREK A. 4.106,88 % 0,06
BITCOIN 71.849,52 8.538
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 12°

TEKİRDAĞ’IN YAMAN HALLERİ–543

Son Güncelleme :

13 Eylül 2019 - 16:55

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Oku”]

ADALET, RAYLAR ALTINDA

Her gün yenileri yapılan Adalet Sarayları adaletin sancılarını bir türlü dindirmeye yetmedi. Adalet Sarayları daha ihtişamlı oldukça sanki daha da büyük kopuşlar yaşanıyor…

Canlı bir örnektir Çoklu Tren Kazası! 25 insanımızın öldüğü,317 insanımızın yaralandığı hiçbir şeyin yerine getiremeyeceği acıların çığlıklarının duyulduğu İBRETSET bir kazadır. Bu iş için; “Cinayettir” diyenlerde var. Yapılan işin bilimsel tarafını bir kenara bırakıp, yeterli kontrol, denedim yapmazsanız bu işin sonucu böyle olacağı bilinen bir gerçektir…

Kaza dediğimiz şey, her şeyin önlemini alırsınız da o zaman olur onu anlamak mümkündür. O zaman Allaha sığınmak, onun takdiriyle teselli bulmak doğrudur. Ya şimdi? Bu ölümlerin acıları dinmeyen çığlıkları; ölen ve yaralanan insanların yakınları; Adliye Sarayları önlerinde ; “ADALET İSTİYORUZ” diye inliyorlar…

Bu kadar zor mudur adaleti sunmak! Adil davranış bu toprakları terk mi etti? Eninde sonunda herkese lazım olacak şey değil midir ADALET?

Daha bir yıl önce Çorlu tren kazasında ölenlerin yakınları şöyle sesleniyor; “ Okullar açıldı. Bugün okul kapılarında olacaktık. Oysa şimdi adalet kapılarında bekliyoruz.”

Kaç insan bu sözlerin keskin uçlu mızrağından kaçmayı başarır? Kaç insan, bu süzülen acıların saflığı karşısında halen gurura, yanlış bakışa ve sağırlığa teslim olur? Oy istemek amacıyla vatandaşın sofrasına oturan politikacılar, işi bitince halktan birisi olan idareciler, bu ölümler üzerine niçin bu kadar sessiz? Ölenlerin yakınlarına neden bu kadar uzağız?

Damdan düşen birisi gerek! Veya fenerle aranacak bir politikacı; idareci… Yirmi beş insanın ölümü,317 insanımızın yaralanması kala kala dört kişinin yargılandığı ceza alabileceği bir yöne doğru eviriliyor…

Herkese her şey oluyor; politik sorumluluğu olanlara hiçbir şey olmuyor? Bu kadar kolay mıdır bunca gözyaşı, acı ve lanetin içinden sıyrılmak?

 

BİZ TEKİRDAĞLILAR

—————————————

İyiliğin, hoşluğun sınırlarını zorlayan hoşgörü ve barışçıl kimliğimizle ülkemizin her tarafından göç alan bölgenin insanlarıyız. Duygularımız şairi zorlayacak kadar yoğun, bir kahramanı kızdıracak kadar uyuşuk ve duyarsız bir tılsım etkisi altında kalmış gibi; her şeyden haberi olurken, hiçbir şey yapmamayı tercih eden bir kaderin içinde yüzer gibiyiz…

Yıllardır alış veriş yaptığım ikinci kuşak esnafın dükkânına gittim yine. Her zamanki kararlı, bıçkın haliyle siz hiç yokmuş gibi misafirleriyle görüşüyordu. Kendinden, dükkânı ve mallarından o kadar eminki, özel bir ilgi, alaka gösterme zahmetine girmiyor.

Biz Tekirdağlılar pek sevemeyiz bu tür esnafları. Yüzü gülmez… Hoş geldin demez… Elinizi sıkmaz… Anlı şanlı onlara projenin Tekirdağlı insanı EKREM EŞKİNAT da böyle kaybetmedi mi siyasi geleceğini? Altın tepsi içinde sunmadı mı, şaşırtarak rakiplerini…

Oysa hiç selam vermeyen, müşterilerine özel alaka göstermeyen esnafın dükkânına yıllardır gidiyorum. Üstelik gönüllü. Niçin? Yüzü gülmez esnafın yüzünü görmeye mi? Hayır! Malı her daim taze, uygun fiyat ve disiplinli çalışanları için. Bu alış verişten yüzü gülmez, el sıkmaz esnaf kazanırken, bende kazanıyorum. Varsın elinizi sıkmasın! Varsın yüzü ara sıra gülsün!

İşini en iyi şekilde yapan insanların davranışları; piyasa dili olmadığı zaman üzülür görünüyoruz. Ekrem Eşkinat işini yaparken bir oyun oynadı. İşimi yaparım, oyları da alırım diye. Ekrem Eşkinat’ın yanıldığı şey; o bir esnaf değil; politikacıydı. Oylarını aldığı insanların seçtiği bir lider! Kafasında çok güzel projeleri olup da, bu şehre beş yıl içinde ÜÇ tane müze kazandıran bir insan… Aynı Ekrem Eşkinat, şehrini hiç tanımamış… Onun entelektüelliğinden şüphe duyarken bunları onlarca kez köşemde dile getirdim. Dön bir geri bak! Ne oldu? Şimdi kuzu gibi halkın içinde gezinirken; bu seferde halk ondan habersizmiş gibi oyun oynuyor… Ne yaman bir çelişki…

Velhasıl dostlarım; biz Tekirdağlıların kolayı bulunmaz. İşini en iyi yapanla yapmayanı ayırmayı bir türlü beceremedik… Düşünün bir kere, sizi kapıda karşılayan, elinizi ve yanaklarınızı şap yap öpen bir esnafın malları pahalı, bayat olmuş olsa; onun bize gösterdiği samimiyetin ne anlam taşır?

Samimiyet ile bu kadar iç içeyiz ki, yaşamın gerekliliği, istikrarı, latifeleri, sanatsal ve felsefi tınıları; bu samimiyetin pusları içinde kaybolup gidiyor. Ayırmalıyız yaşama olan bakışımızı. Buna mecburuz! Nitelikli yaşamın hakkı, onuru adına; irademizle duygularımızı barıştırmalı yan yana getirmeliyiz…